Ey Büyük Önder, Mustafa Kemal Atatürk;
Bugün diye anıyoruz seni ama biz biliyoruz ki anmak bir ritüelden öte bir sorumluluktur. Sana duyduğumuz minnet bir kelimeyle bitecek kadar küçük; çünkü bir milletin kaderine yön veren adımların izi nesiller boyu sürer. Sen, karanlığın en koyu olduğu anda ışık tuttun; umudun bitmediğini gösterdin.
Dolmabahçe’de duran saat, sadece bir anı değildir; o saat, tarihin kırılma noktasının sessiz tanığıdır. O duruş, yalnızca bir veda değil; bir uyanıştır. Senin kurduğun Cumhuriyet, yalnızca bir devlet biçimi değil; düşüncenin, bilimin, özgürlüğün; kadının, çocuğun, emekçinin, çiftçinin yaşam hakkının teminatıdır. Bunu anlattın, uyguladın, miras bıraktın.
Atam, sen gittin denildiğinde bile biz biliyoruz ki sen her sabah yeniden doğuyorsun: bir çocuğun öğrenme hevesinde, bir öğretmenin sınıfında; bir fabrikada ter akıtanda, bir köy okulunda harf öğrenende; bir adalet kavgasında, bağımsızlık davasında senin sesini duyarız. Senin düşüncelerinle yoğrulmuş bu milletin saf tutuşu, her zorlukta yeniden doğrulma kudretidir.
Minnetimiz sadece sözle sınırlı kalmayacak. Bu vefa, eylemde, eğitimde, bilimde, hukukta, üretimde kendini gösterecek. Çünkü seni anmak; geçmişi yad etmek kadar, geleceğe sahip çıkmaktır. Senin bize bıraktığın en değerli emanet; akılcı düşünce, laik düzen, hürriyet ve yurtta barış anlayışıdır. Bunları yaşatmak, seninle olan bağımızı canlı tutmanın en gerçekçi yoludur.
Bugün burada söz veriyoruz:
Öğreteceğiz; çocuklarımıza önce tarihini, sonra düşüncesini anlatacağız.
Savunacağız; Cumhuriyetin temel değerlerini; adaleti, eşitliği, bilimi ve laikliği koruyacağız.
Üreteceğiz; emekle, akılla, onurla… Çünkü gerçek bağımsızlık, cebinde paradan çok, kafanda fikir ve elinde üretimle mümkündür.
Hatırlatacağız; unutanlara, çarpıtanlara, yıpratmak isteyenlere karşı dimdik duracağız.
Atam, sessiz dua değil; yüksek sesli bir taahhüt sunuyoruz: Senin ışığını söndürmeye hiç kimsenin gücü yetmeyecek. Ne zaman tarih karanlığa sürüklenme tehdidi görse, senin ilke ve devrimlerin o karanlığı delen bir meşale gibi yanacak.
Ve son sözüm şudur: Minnetimiz kelimelere sığmaz ama kelimeler sesimizi ulaştırır. Şiirler yazılacak, türküler söylenecek, çocuklar senin adını öğrenecek; ama en güzeli, senin bıraktığın uygarlık ütopyasını gerçekleştirmenin çabası olacaktır. Çünkü ne kadar anarsak analım; gerçek saygı, emek ve sorumlulukla yaşatılan değerin ta kendisidir.
“Bu satırlar, bir milletin sana olan minnetinin yalnızca kelimelere sığan kısmı…
Sonsuz vefa ile, Cumhuriyet’in kızı olarak eğiliyorum önünde.”


