Ailede meme kanseri öyküsü varsa “Genetik Test” çok önemli!
Meme kanseri dünya genelinde kadınlarda en sık görülen ve ölüme neden olan kanserler arasında ilk sırada yer alıyor. Dünyada her yıl 2 milyon 300 bin kadına meme kanseri tanısı konuluyor. Ülkemizde de her 8 kadından 1’i, yani kadınların yüzde 13’ü meme kanserine yakalanıyor. Görülme sıklığının hızla artması ve giderek daha genç yaşlarda görülmesi endişe verici olsa da, tedavide çığır açan gelişmeler sayesinde, erken tanı konulduğunda meme kanserinde tam şifa sağlanabiliyor. Daha ileri evrede ve nüks etmiş hastalarda ise hastalık kontrol altında tutulabiliyor. Acıbadem Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu (SHMYO) Tıbbi Görüntüleme Teknikleri Programı ve Acıbadem Sağlık Grubu’nun işbirliğiyle geçtiğimiz günlerde Acıbadem Üniversitesi’nde 8’incisi düzenlenen “Meme Sağlığı Farkındalık” etkinliğinde hekimler erken tanı için kadınların her yıl düzenli yaptırmaları gereken tarama programlarına dikkat çektiler ve tedavide yaşanan son gelişmeleri aktardılar.
40 yaşından itibaren her yıl mamografi şart!
Günümüzde, özellikle akıllı ilaçlar ve radyasyon onkolojisi alanında yaşanan gelişmeler, meme kanserinin tedavisinde yüksek başarı oranları elde edilmesini sağlıyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Meme Radyolojisi Bölüm Başkanı, Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Erkin Arıbal, özellikle erken tanı ve tedavideki yeni gelişmeler sayesinde meme kanserinden ölüm oranlarının hızla azaldığını vurgulayarak, “Erken tanı için her kadınının meme kanseri görülme sıklığının artmaya başladığı 40 yaşından itibaren yılda bir kez mamografi çektirmeleri çok önemli. Aile öyküsü, özellikle de genetik yatkınlık varsa, tarama programı 25 yaşına kadar inebiliyor ve mamografinin yanı sıra MR (Manyetik Rezonans Görüntüleme) gibi farklı yöntemler de kullanabiliyor” dedi.
Aile öyküsü varsa “genetik test” yaptırmalı!
Aile öyküsünün varlığı meme kanserinde önemli bir risk oluşturuyor. Dolayısıyla, ailesinde bir veya birden fazla meme kanseri öyküsü olan hastalarda, hekimin önerisi doğrultusunda çeşitli genler için genetik analiz yapılması gerekebildiğini belirten Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Erkin Arıbal, “BRCA1 ve BARCA2 genleri, genetik değişimler açısından araştırılan genlerin başında yer alıyor. Bu testlerin sonucunda, hastaların ve ailedeki diğer kadınların nasıl takip edileceği belirleniyor. Örneğin ailesel yatkınlığı olan ailelerde taramalara daha erken yaşlarda başlanabiliyor veya mamografinin yanı sıra MR (Manyetik Rezonans Görüntüleme) yöntemine de başvurulabiliyor. Bu sayede hastalığın ortaya çıkması önlenebiliyor veya kanser çok erken dönemde yakalanarak tedavi edilebiliyor” bilgisini verdi.
Ayna karşısında kendi kendine meme muayenesi önemli!
Hekim kontrolü ve radyolojik muayenelerin yanı sıra kadınların memelerini elle muayene etmeleri de erken teşhis imkanı sağlayabiliyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Aykut Soyder, her kadınının 25 yaşından itibaren ayda bir kez ayna karşısında kendi kendine elle meme muayenesi yapması gerektiğini belirterek, “Aile öyküsü olan kadınlarda ise muayenenin daha erken, örneğin 18 yaşından itibaren başlanması öneriliyor. Adet dönemi dışında, her ayın belirli bir gününde, ayna karşısında elle yapılan muayene ile memede veya koltuk altında gelişen kitleler erken dönemde fark edilebiliyor ve bu sayede tedavinin başarı şansı yükseliyor” diye konuştu.
Risk grubundaki her kadına “mastektomi” ameliyatı yapılmaz!
Meme kanseri açısından riskli grupta yer alan ya da bir memesinde kanser tanısı alan pek çok kadın “Ya ben de meme kanserine yakalanırsam?” veya “Diğer memede de kanser oluşursa?” kaygısıyla mastektomi ameliyatı olmak istiyor. Prof. Dr. Aykut Soyder, mastektomi ameliyatlarının genetik alt yapıya dayanmadan, sadece aile öyküsü olan her kadına uygulanmasının doğru olmadığına işaret ederek, “Örneğin, BRCA 1 ve BRCA 2 gibi genlerinin mutasyonuna uğramış kadınların hayatı boyunca meme kanserine yakalanma riskleri yüzde 70 gibi ciddi oranları bulurken, her iki meme dokusunun boşaltılması sonrasında risk yüzde 3’lere düşebiliyor. Bu tür ciddi risk altında olan kadınlara mastektomi ameliyatı yapılabilir. Ancak hastaların mastektomi ameliyatı için uygun olup olmadıklarına meme sağlığı merkezinde multidisipliner olarak değerlendirilerek karar verilmesi gerekiyor” dedi.
Yeni nesil ilaçlarla yüksek başarı!
Son yıllarda akıllı ilaçların ve immünoterapi tedavilerinin kullanılmaya başlanmasıyla birlikte meme kanserinin tedavi edilebilir bir hastalık olduğu belirtiliyor. Acıbadem Altunizade ve Ataşehir Hastaneleri Tıbbi Onkoloji Uzmanı Pof. Dr. Özge Gümüşay, meme kanseri tanısı alan kadınların artık korkmamaları gerektiğini belirterek, “Meme kanseri en sık görülen kanser olması nedeniyle tedavisinde de en çok gelişmenin yaşandığı bir hastalık olarak karşımıza çıkmakta. Meme kanseri tedavisinde hastalığın alt tipine yönelik pek çok yeni gelişmeler yaşanıyor. Son yıllarda, hedefe yönelik olan akıllı ilaçlar ve immünoterapi tedavileri gündemde. Örneğin, üçlü negatif meme kanserinde, hem erken hem ileri evrede immünoterapi tedavi seçeneğini kullanıyoruz. Bu yöntemle hastanın bağışıklık sistemine tümör hücresini tanıtıp tümöre karşı daha uzun soluklu sonuçlar alabiliyoruz. Bu sayede daha az yan etki ile tedavide daha fazla etkinlik sağlayabiliyoruz” dedi. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özge Gümüşay, son yıllarda kemoterapinin yan etkilerinde de çok yol kat edildiğini vurgulayarak, bulantı ile kusma gibi hastanın yaşam kalitesini ciddi boyutlarda düşürebilen sorunların çok daha az görüldüğünü ve kontrol altında tutulabildiğini söyledi.
Tümörlü dokuya maksimum doz!
Meme kanserinin tedavisine yönelik radyasyon onkolojisi alanında da hayat kurtaran pek çok gelişme yaşanıyor. Acıbadem Altunizade ve Ataşehir Hastaneleri Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Evrim Kadriye Tezcanlı, son yıllarda radyasyon onkolojisinde çığır açan yöntemler geliştirildiğine işaret ederek, “Örneğin, MR LINAC yöntemi tümörün hareketini algılarken, hızlı ve net görüntü alabiliyor. İşlem sırasında, tümörün hareketine göre yeni planlama yapılmasını sağlıyor. Böylece ışınlama sırasında sağlıklı dokular korunurken, tümörlü dokuya maksimum dozu verebilmek, dolayısıyla tedaviden yüksek başarı elde etmek mümkün hale geliyor” diye konuştu. Radyasyon onkojisindeki gelişmelerin yanı sıra tedavinin başarısını etkileyen faktörlere de değinen Prof. Dr. Evrim Kadriye Tezcanlı, bilinçsizce alınan gıda takviyeleri konusunda önemli uyarılarda bulundu! Meme kanserinde “supplement” olarak adlandırılan takviyelerin hekime danışılmadan asla alınmaması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Evrim Kadriye Tezcanlı, “Zira, etkileşim nedeniyle bazen alınan takviyeler ilaçların seviyesini yükselterek toksik hale getiriyor veya tam aksine tedavinin etkinliğini düşürebiliyor” uyarısında bulundu.