Gözlerimi kapatıyorum,Yozgatlı günlerdeyim,
Şirin ve daha dört buçuk yaşlarında bir kızım,
Ve,yukarı nohutlu mahallesinde şimdi gözlerim…
Sağ yanımda,Hayri Bey’lerin,kurumla oturmuş konağı,
Yıllar çok yormuş onu ama,yüzü hep güleç ve dingin,
Onuruyla,ayakta kalmaya çalışan,sanki bir pir-i fani,
O haliyle bağırıyor:-Herşey yalan,tadımlık,tek hak Baki…
O konakta,zaman sanki ağlıyor,anlayanlar,seyre dalıyor
Her bir yerinden,binlerce yarası,anısı ve teni kanıyor..
Sol yanımda ilkokulum,Alacalıoğlu mektebi,
Orası annemin,babamın da ilk okumayı söktüğü yer,
Dedem odacı idi,emekli oldu o ekmek teknesinden…
Öğretmenim Mevlüt Ünal ve arkadaşlarım,
Sanki hemen,teneffüse çıkacaklarmış gibi…
…
Sonra,Cağaloğlu Sokağının,arnavut taşlı yokuşundayım,
Çatısı,kırmızı kiremitli bir kapı gülümsüyor bana,
Sanki,hoşgeldin küçüğüm gir içeri,diyor,şefkatle ve dostça,
Zemini taş döşeli,dar aradan sekerek ve mutlu geçiyorum,
Huzur tüten evimiz,beyaz badanalı,şirin ve akça pakça,
Aşina ve bir dost yüz gibi,güller açıyor duvarlarında…
…
Bahçemizdeyim…Önce ayva,sarıp sarmalıyor beni,
Meyvelerin,gölgeleri oynaşıyor avluda,sevinçten…
Dut ağacı,sunuyor meyvelerini,nazik ve cömertçe,
Mini parmaklarımla alıyorum,acıtmadan ve şefkatle,
Erguvan,mis kokularını cömertçe saçıyor bahçemize,
Ilık rüzgar,getiriyor bahçemizden,çiçek kokularını…
Mazimden sağıyorum,o güzel evimizin her köşesini,
Günboyu,gölgesine bin gönüllerin sığdığı bahçemiz,
Erikler,kış armudu,küçük elma ağacı ve diğerleri,
Asmanın altında,küçük bir ocak,yemeklerini yediğimiz…
…
Sonra,kapıdan içeriye giriyorum,içim biraz buruk,
Eşiğe,bir nal çakmış dedem,uğur getirsin diye,
Sofada,ebem oturmuş,yer minderine,azametle,
Yüreğinde bin yangın,garip,çilekeş bir ana işte,
Hiç gün görmemiş,vadesi dolup,ömrü bittiğinde…
Çocuk yaşta evlendirilmiş,ebeveyni isteğiyle,
Kıtlık,yokluk görmüş,eksilmemiş gülücük yüzünde,
Can bildiği erini,ÇANAKKALE’de şehit vermiş,
Bir çocukla,kadınlığını tadamadan,dul kalmış,
Gülen yüzü solmuş,açmaz olmuş güller gözlerinde,
Dalgın,ıslak gözleriyle hatırlarım,Zarif ebemi,
Bir de cennet kokulu gözlerini ve buselerini…
…
Bacamızın dumanı,doğru çıkar sevinçle gökyüzüne,
Penceremizde buğulanır seviler,içerde günboyu neşe,
Onur ve huzur tüter hep,yaşanan günler,aylar,seneler,
Kış odasına giriyorum,yavaşça ve gözlerimde afacanlık,
Annem,bahar temizliğini yapmış,yorgun ama,dingin,
Sonra,odadaki dar pencereden,kilere ilişiyor,gözlerim…
Annem,akşam yemeğini hazırlamakta,dalmış gözleri,
Hafiften bir ezgi var dilinde,biraz yanık ama,umut dolu,
Karıştırırken tahta kaşıkla yayla çorbasını,içine katar yüreğini,
Kimbilir,yarınların kaygısı düşmüştür,çocuğum bilemem ki,
O,bu evin,ak gelinlikle gelen,şefkatli yüreği,dili ve elleri,
Yüzünde hep gülücükler,gözleri sanki çoban çeşmesi,
İşini sona koymayan,evin fedakar gelini,gülen çehresi,
Kutlu yuvamızın,hamarat eli,direği,ak yüreği canım annem…
…
Sonra,ulu çınarımız,babannemin sesini duyuyorum içerden,
Yorgun argın,atmış bedenini sofada,yumuşak minderine,
Kutlu bir hediye,organ gibi,taşır beni yüreği ve şefkatiyle,
Adını koymuşlar bana,görüyor bende kendini,şefkatini,
Ruhuma sinmiş kokusu babannemin,hissettiğim ondandır belli…
…
Evimizin,iki altın direği,alınteri can babam ve dedem,
Onurlu alın terlerinin,ekmeğini yemek için eve girdiler,
Oturuyorlar huzurla,akşam sofrasına,pırıl pırıl alınları,
Sevgiyle ışıl ışıl o güzel yüzleri,gözleri ve dökülen sözleri…
…
Aaaahhh..!Benim,gün görmemişlerim, dualarımdaki ceddim,
Sevgi ve muhabbetle öperek ellerinizden,dönüyorum bugüne…
Zamana hep yenik düştü,seneler,anılar ve huzurlu günler,
Artık vakit çok geç,yeşermiyor muhabbetler,hasret gönüller,
O,nur yüzlü büyüklerim,her fani gibi tadarak Hak’ın takdirini,
Kavuşma gününü Yaratan’ın yanına,rahmetine erdiler,asla yitmediler…
…
Şimdi ben,mazide yolculuk yaparken,hasretle,gözüyaşlı,
O günlerin,hayaliyle yaşar,hayata tekrar bağlanır,nefes alırım,
Tek katlı evimizi,babamı ve atalarımı,hatırladıkça huzurla,
Dua dua açılıp sonsuz rahmete,Ruhlarına dokunur,onlara yol alırım…