Derinden,derinden gelen bir sesle,güzel gözlerini sabaha açtı.Kehribar bakışlarını,uyku sersemiyle odaya gezdirdi.Kedi yorganının üzerinde, kendini temizliyordu.Heryerde kaneviçe nakışlı,dantelli,bembeyaz örtülerden yayılan çivit ve sabun kokusu,içine huzur verdi.Mis gibi çörek kokusu,heryeri sarmıştı.O yıllarda,evde hamur mayalanır ve mahalle fırınına götürülüp,pişirilirdi.Fırıncı Haşimet yapıyordu çöreklerini.Annesi bu sabah birara gidip,yaptırmıştı.Kendi küçücük ama,kocaman bir dünyaydı güzel anası.Her kokudan vardı anasında;ekmek kokardı,bahar kokardı,huzur kokardı can anası.Güneş çoktan doğmuştu,annesi tavukları kümesten çıkarmış,folluktan sesi geliyordu.
-Türkan kalk artık,öğlen olmadan çarşıya git de gel…Hiperaktif bir çocuktu,zekiliği kehribar gözlerinden okunurdu.Bir hışımla yataktan kalktı ve soluğu annesinin yanında aldı,annesinin dediklerini can kulağıyla dinledi.Bir taraftan da düşünüyor ve günün planını yapıyordu.İşte tam da sırasıydı,o planladığı yüksek topuklu ayakkabısını giymesi için de güzel bir gündü.Ne kadar çok istiyordu yüksek topuklu ayakkabıları ve boynunda beşi biryerdeleri olmasını.Kendi mahalleleri,arnavut kaldırımı olduğu için,yürümekte oldukça zorlanıyordu.Oysa,çarşı öyle miydi ya…zemin düzgün,yürümek kolaydı.Yüksek topuklu ayakkabıları çok seviyordu ama,henüz bu özlemlerini yerine getirmek için çok erkendi,zira on yaşındaydı…
Annesi,eczaneye gidip,bir cremperde almasını ister.O yıllarda satılan bir el kremidir.Zaten çarşı pazarı gezmeyi çok seviyordu fakat,böyle de gidilmezdi ki…Aklındaki planı uygulamanın tam da zamanıydı.Annesinin verdiği parayı aldı,önce çiçekli basma elbisesini giydi.Sonra iki boş makara,iki oluklu kiremit,biraz iplik ayarladı.Makaraları,oluklu kiremitlerin arka altlarına getirerek,iplikle ayağına bir güzel bağladı ,sonra yavaşça dengesini kurarak ayağa kalkmaya çalıştı,bir kaç adım attı,iyiydi,idare ederdi.Kalan ipliğe, annesinin verdiği paraların içinden,ortası delik bir kuruşun,en parlak olanını aldı,ipliğe ğeçirdi ve boynuna bağladı.Heyecanla,ayakları birbirine dolaşarak, sağa sola çarpa çarpa,soluğu eczanenin kapısında aldı…
Eczacı,ordan burdan tutunarak,güç bela ayakta durmaya çalışan müşterisini,gözlüğünün üzerinden,tepeden tırnağa şöyle bir süzdükten sonra:
-Buyur evladım,ne istemiştiniz der.Bizim küçük bücür,elindeki cremperde kutusunu yavaşça uzatarak:
-Amca bunu doldurun der ve farkettirmeden kapının oraya gider.Eczacı,ilginç müşterisini bırakıp,dükkanın arka tarafına geçer.O yıllarda,arka tarafın kalabalığı görünmesin diye,ilaç kutularını üst,üste dizip paravan yaparlarmış;işte o karavanın arkasına geçip,bu ilginç sıra dışı müşterisini izlemeye başlar,bizim bücürün hiç bunlardan haberi bile yoktur,eczane’nin kapısının camında döne döne kendine bakıyordur.Bakarken de,masanın üzerinde altın gibi parlayan bir kuruşlukları gözüne kestirmektedir.Yavaşça tutunarak,masaya yaklaşır ve dört tane,en parlaklarından seçer,avucuna koyup sıkıca kapatır.
Eczacı,cremperde kutusuyla yanına gelip:
-Başka bir şey isteyip istemediğini sorar.Bizimki yok der,parasını uzatırken.Eczacı parayı alır ve:
-Öbür elindeki para ne için kızım..?der.Küçük melek,masum ama zeki gözlerini eczacıya dikip,heyecanını karşı tarafa geçirerek:-Masanızın üzerinden aldım,beşibiyerdemin yanlarına takacağım der.Eczacı ne yapacağını bilemez,çocuğun doğru söylemesi karşısında şaşırır.
-Ama küçük hanım,sen bu paraları benden habersiz aldığın için, hırsızlık yapmış oluyorsun ve bu çok kötü bir suçtur,şimdi o paralarla ben seni polise versem,hapsederler.Sen sen ol ve kimsenin beş kuruşunu sormadan alma.Ver şimdi o paraları bana,ben sana bir kereliğine beşibiyerdelik vereyim.Bu senin hırsızlığın ne demek olduğunu bilmediğin içindir,bundan sonra bir daha olursa,külahları değişiriz,der.Elinden aldığı paraların ikisini geri verir ve bu ilginç sevimli müşterisinin ardından,sağa sola çarparak,düşe kalka gidişini seyreder.
Bizim küçük bücür,biraz utanarak eczaneden çıkar.Bir de,-kendimi toparlayıp,şuradan uzaklaşsaydım,der.Topuklu ayakkabısı vardır,beşibiyerdesi de olmuştur,parasını kaybetmeden cremperdesini de almıştır ama,neden bu kadar mutsuzdur..!Hırsızlığı tanımıştır ve hiç sevmemiştir,işte o yüzdendir minik yüreğinin kederlenmesi…
Bu kehribar bakışlı,zeki mi zeki,küçük şeylerle mutlu olmayı bilen ,komik bücür benim annemdir.Aradan geçen onca yıllarda,bu güzel anıyı dinledikçe,rehberimiz olmuştur…Bugün adil bir bilgelikle hayata sarılan,dokunduğu her cana huzur veren bir yiğittir benim annem.Dünyadaki iyiliklerin kokusu sinmiştir üzerine…Her mevsim, bana annem kokar..
Yalçın Akbulut
Diğer Yazıları
Yönetici