Tatil işi çok uğraşı gerektiren bir iş.
Belki de bir hayat standardıdır.
Bu yaşam biçimi özellikle Türkiye dışındaki ülke vatandaşları için tam bir yaşam standardı diyebiliriz. Ancak, iş Türkiye’deki vatandaşlara gelince ne yazık ki genel nüfus için bunu diyebilmemiz mümkün değil. Çünkü, yurtdışı vatandaşlar iş yaşamının dışında özel yaşamın bir gerekliliği olarak görürler tatili. Tatili derken hem gezip görme hem de dinlenme olarak kastediyorum. Yurt dışında çalışan kesim ve emekliler bir miktar birikim yaparak Türkiye gibi ülkelerde kolayca on on beş günlük tatil yapabilme imkanına sahipler.
Peki, Türkiye’de bu durum nasıl? Son beş-on yıla kadar orta direk dediğimiz bir çalışan kesim vardı. Bu çalışan kesim çok lüks olmasa da bütçelerine göre biraz birikim biraz da borçlanma yoluyla tatillerini yapabiliyorlardı. Buna bir kısım emekli vatandaşlarımızı da dahil edebiliriz. Onlar da aynı yöntemle tatillerini yapabilme imkânlarına sahiptiler.
Şimdi bakıyoruz ki, tatil yapabilecek çalışan oranı yüzde ellinin altına düşmüş. Tatil yapabilen emekli oranı ise yüzde beşin altındadır.
Bunu nereden çıkardın diye soruyorsunuz gibi düşünerek hemen cevaplayayım: Bu yıl bir emekli olarak çocuklarımızın hediyesi olarak gönderildiğimiz bir tatil otelinde insani ilişkilerimizi kullanarak edindiğimiz bilgiye dayalı olarak söylüyorum.
Otel müşterisinin birçoğu yurt dışından gelen Türk vatandaşlarımızdan, bir kısmı çalışan ve ticaretle uğraşan vatandaşlardan, bir kısmı da bizim gibi emekli vatandaşlardan oluşmaktaydı. Tabi siz, gazeteci olunca her yerde haber yapma düşüncesi içerisinde olduğunuzdan ve bulunduğunuz ortamdan “Ne tür bir malzeme çıkarabilirim ya da bir köşe yazısı yazabilir miyim?” diye düşünüyorsunuz. Ve doğal olarak da bu tür yazımlarda kendinizi buluyorsunuz.
Zaten emekli vatandaşın bırakın tatile çıkmayı, sokağa çıkacak hali mi kalmış. İktidarın aylardır iki bin mi iki bin beş yüz mü olsun tartışmaları arasında adeta süründürüldüğü bir süreçte tatilin “t” sini düşünecek hali mi kalmış ta tatili düşünsün? Birçoğu ev kirası ödüyor. Alın on iki bin beş yüz lirayı da önce siz geçinin de sonra vatandaşta sizi örnek alarak geçinsin.
Hani bazı aklı evveller; “emekliler köyüne dönsün, köyde yaşasın” gibi anlamsız laflar ederler ya! Onlara da söyleyecek birkaç lafım var elbette. Ya arkadaşlar emekliler, özellikle de kentlerde yaşayan emeklilerden hangisi köyüne dönsün? Uzun yıllardır yerleşmiş kente yaşıyor ve köyüyle organik bir bağı bile kalmamış. Yeri yok, arazisi yok. Bu insanlar nereye dönsünler?
Hadi arazisi var, yıkık dökük-virane olmuş evi de var diyelim. Orayı eve dönüştürmenin maliyetini biliyor musunuz siz? Oraları yeniden inşa edecek kadar gücü olan insan zaten kentte de rahat yaşamaz mı?
Neyse biz dönelim tatile. Evet, tatil yapmak herkes için belki bir hayal ama ulaşılamayacak kadar da feza bir nokta gibidir.
Şimdi devlet yetkililerimize bir proje sunacağım:
Hani devletimizi yönetenlerin bir projesi vardı. Yurtları verelim diye. Büyüklük sizde kalsın. Düzenleyin yurtları, yarım pansiyon bir plan yapın ve beşer günlük devreler halinde ücretsiz yapın emekli yurttaşlarınıza da görelim. İki üç ayda tüm emekliler tatil yapmış olur. Belki siz de yıllardır belini kırdığınız emekli vatandaşın az da olsa sempatisini kazanırsınız.
O da mı olmadı: Ülkemizin dört bir yanında bulunan kurum sosyal tesislerini ve misafirhanelerini açın vatandaşınıza aynı yöntemle çok değil beşer günlük devreler halinde tatil yaptırın.
Gerçi, kırk dört yıl devlete bir fiil hizmet etmiş bir çalışan ve çalışan emeklisi olarak kendi kurumum olan öğretmenevlerinden ve öğretmen kamp yerlerinden yararlanabilme şansı bulamazken, hangi emekliye bunu sağlarsınız, hayali bile zorlaştı beynimde.
Neyse bu önerimi gelecek tatil dönemine denk gelecek şekilde önermiş olayım. Önünüzde on on iki ay kadar zaman var. Uygulamaya koymak için az bir zaman değildir.
Tatilden, tatil önerisiyle tüm vatandaşlarımıza ve yetkililerimize saygılar!