Bugün kasım ayının 14 hala sonbaharı bile doğru dürüst yaşayamadık. Bakın barajlar S.O.S veriyor insanlarımız ne yazık ki hala durumun ciddiyetine alışamadılar suyu tasarruflu kullanmayı beceremedik nedense, bu mevsimde bunca kuş cıvıltısı, serçelerin ötüşü için doğru bir zaman değil. Birçok canlı şaşkınlık içinde sonbaharın sıcak havasında yaşama tutunmaya çalışıyor. Bakın insanlarımız yazdan kalan bu günlerde hala denize giriyorlar.
Dışarıya baktığımız zaman belki de senelerdir görmediğimiz susayan toprağa yağmayan yağmuru izleyememek belki insana keyif vermiyor ama insan kafasındaki sorulara cevap aramadan da edemiyor.
Barajlar boşaldı su yok, tarım ekilecek toprak susuz çatlamış, halk yağmur istiyor, kış yaklaşıyor keşke bolca kar yağsa da daha da güzel olmaz mı karın erimesi yavaş yavaş olduğu için toprağa çok fayda sağlayacağı bir gerçek, gel gör ki evsiz sobasız yakacaksız yaşayan insanlar aklımıza geldiğinde kendi kendimize onları sorgulamaktan geri kalamıyoruz. Ama güneş şimdilik baskın geliyor, sonbaharın en sert günlerinde insanı terletecek düzeyde ısı yayıyor. Sanki kış değil, bahar kukusunda bir tuhaf mevsim yaşanıyor.
Yoksulluk bir kader değildir, bir kedi düşününkü evinde sobanın dibine kıvrılmış uyuyor sıcak bir ortamda diğeri ise sokakta soğuktan titriyor. Bu mudur kader kaderide yaratanlar toplumda yaşayanlar değilmidir?
Neden insanca beraber yaşayamıyoruz ki neden paylaşamıyoruz, demekki insan egosu burada devreye giriyor, zengin olma hayali arttıkça karşısındaki insanıda küçük görmeye başlamıyormu.
O zaman her şeyin bir başlangıcı vardır, Her başlangıcında bir sonu, oysa ki yalanların ayyuka çıktığında anlarsın hiç görmediğin sonsuzluğun koca bir hayal olduğunu.
Hafızanın aslında en büyük düşmanı olduğunu görürsün .öyle kolay harcar ki değer verdiklerini ve o kadar kolay siler ki içine sinmiş vazgeçilmezlerini, utandırır insanı kendisinden, bir iğne deliğine girercesine yok olur gidersin.
Zaman o kadar acımasızdır ki sana olan değerleri alır götürür, sessizce, sonra da dalga geçercesine önüne uzatır fakat sen yetişemezsin çünkü onlar senden uzaklaşmışlardır.
Sen kendini sorumlu tutarsın tüm olan bitenden, zamanın günahını üzerine alırsın ve hafızanın yarattığı koskoca bir uçurumda yuvarlanır durursun ve tüm bu olumsuzlukları unutursun.
Sonra bir umutsuzluk kaplar içini denizden çıkmış balık misali çırpınır durursun. Bu kadar çabuk nasıl unutulduğunu düşünürsün bu kadar kısa sürede nasıl unutulduğunu aklının içerisinden geçirir kendi kendini yargılarsın.
Belki bunları gece rüyanda görmüş gibi düşünür durursun şaka mı gerçek mi diye saatlerce kafa yorarsın. Bu kadar hayallerin içerisinde unutulduğunu anlarsın artık sana hayat bir oyun havası,belki kulaklarına söylenen küfür, beklide suratına atılan bir tokattan bir parça olduğunu düşünürsün.
Yazın sıcakları bile olsa sen kara kışı yaşarsın çünkü içinde fırtına ve kara bulutlar vardır. İliklerine kadar üşürsün. Artık çalan her kapının ziline fırlamak, ve koşmaktan vazgeçersin. Eline kalemi alıp iki satır karalamaktan umudunu yitirirsin. Bilirim hiç bir teselli fayda etmez şu an sana, her söylenen söz sadece bir harf yığınıdır aslında.
Unutursun, şimdi zor gelir biliyorum. Korkarsın kendi benliğinden, bir köşede iki büklüm olur, büzülürsün. Fakat ben şunu derim hep hayatımız bir kısır döngüden başka bir şey değildir. Her başlangıcın bir sonu vardır.
İnsan ömrü de o kadar kısadır ki düşünün bir kere ezanla gelip sela ile gittiğimizi iki kaşın arası kadar yakın olan ölümün hissini duymadığımızı geleceğe bakarak neler yaptık dediğimizin hiç olmadığı bir dünya da ne için yaşadığımızı bile anlamış değiliz. Ne yaptık ki insanlık için arkamızdan neler söyleyecekler bunu hiç düşündük mü?
Şu anda tek dileğim bir an evvel yağmurların yağması kuruyan topraklara yeniden hayat dolmasıdır.
O zaman bu kısa zaman içinde düşünelim değil mi?