Türk eğitim tarihinde çağ açan bir modeldi Köy Enstitüleri.
Genç Cumhuriyetin ve yokluk içerisinde bir ülkenin şahlanışını başlatacak olan eğitim hamlesi.
Gazi Mustafa Kemal, 1921 tarihinde Sakarya Meydan Savaşı öncesinde Maarif Kongresini toplayarak asıl mücadelenin cephede düşmanla değil, cehaletle yapılacağını belirtiyordu. Atatürk Kurtuluş savaşının ilk yıllarından itibaren ülkemizin muasır medeniyet seviyesine ulaşması için eğitime büyük önem vermiştir.

Köy Enstitülerinin açılmasına yol açan gelişmelerin başlangıcı 1935 CHP 4. Kurultayında alınan kararlara göre geliştirilen “Eğitmen Projesi” ne kadar uzanır. O tarihlerde askerliğini onbaşı ve çavuş olarak yapan yetenekli gençler, Devlet Üretme Çiftliklerinde açılan kurslarda yetiştirilerek Köylere Eğitmen olarak atanıyorlardı. 1936’da başlayan uygulamaların olumlu sonuçlar vermesi üzerine 1937’de yalnız köy çocuklarının alındığı ve köye yönelik öğretim programı uygulayacak “Köy Öğretmen Okulları” açıldı. İlk açılan Köy Öğretmen Okulları 1937’de Kızılçulu (İzmir) ile Mahmudiye (Eskişehir) ve 1938-1939 da Karaağaç (Edirne) ve Gölköy (Kastamonu) okullarıdır.
Saffet Arıkan’ın Milli Eğitim Bakanlığı sırasında başlatılan bu açılımlar, 1939’da İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı, Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı esnasında, İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un mimarlığını yaptığı Köy Enstitüleri, 17 Nisan 1940’da resmen kurulmuş oldu. Daha önce kurulmuş olan Köy Öğretmen Okulları, Köy Enstitülerine dönüştürüldüğü gibi, hızla yenileri kurulmaya başlandı. 20 bölgeye ayrılan ülkede 1941’de 14’e varan enstitü sayısı 1946’da 20, 1948’de 21’ e ulaştı.
Yalçın Akbulut’un babası Müslim Akbulut’un köy enstitüsü diploması

1-Akçadağ/Malatya 1940 Şinasi Tamer, Şerif Tekben
2-Akpınar-Ladik/ Samsun1940 Nurettin Biriz, Enver Kartekin
3-Aksu/Antalya 1940 Talat Ersoy, Halil Öztürk
4-Arifiye/Sakarya 1940 Süleyman Edip Balkır
5-Beşikdüzü/Trabzon 1940 Hürrem Arman, Osman Ülküman
6-Cılavuz/Kars 1940 Halit Ağanoğlu
7-Çifteler/Eskişehir 1939 Remzi Özyürek, M. Rauf İnan, Osman Ülkümen
8-Dicle/Diyarbakır 1944 Nazif Evren
9-Düziçi/Adana 1940 Lütfi Dağlar
10-Erciş/Van 1948 İbrahim Oymak
11-Gölköy/Kastamonu 1939 Ali Doğan Toran
12-Gönen/Isparta 1940 Ömer Uzgil
13-Hasanoğlan/Ankara1941 Lütfi Engin, Hürrem Arman, M. Rauf İnan
14-İvriz/Konya 1941 Recep Gürel, İ. Safa Güner
15-Kepirtepe/ Kırklareli1939 Nejat İdil, İhsan Kalabay
16-Kızılçullu/İzmir 1939 Emin Soysal, Hamdi Akman, Talat Ersoy
17-Ortaklar/Aydın 1944 Hayri Çakaloz
18-Pamukpınar/Sivas 1941 Şinasi Tamer, Hüseyin Civanoğlu
19-Pazarören/Kayseri 1940 Sabri Kolçak, Şevket Gedikoğlu
20-Pulur/Erzurum 1942 Ahmet Korkut, Aydın Arıkök
21-Savaştepe/Balıkesir 1940 Sıtkı Akkay
1942’de sadece Köy Enstitülerine öğretmen yetiştirmek üzere “Ankara Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü” kuruldu. Köy Enstitüleri kent ve kasabaların dışında tarıma elverişli araziler üzerine, çoğunluğu burada okuyan öğrenciler tarafından inşa ediliyordu. 1935’de Türkiye’nin nüfusu 16 milyondu ve bu nüfusun 12 milyonu köylerde yaşamaktaydı. Nüfusun sadece yüzde 10’u okuma yazma biliyordu.
Sevgili okurlar;
Bu okullarda okuyamasam da en azından o havayı teneffüs ederek, köy enstitülü çocukların yaptığı sınıflarda okuma fırsatı bulmuş şanslı öğrencilerden biriyim.
Okuduğum okul eski bir Köy Enstitüsü Düziçi Öğretmen Lisesi’ydi. 1990’lı yıllarda bu lisede okurken okulumuza Ali ÖZ isminde yeni bir öğretmen atanmıştı. O zamanlar bu liselerde öğretmen meslek dersleri, bugünkü adıyla pedagojik formasyon dersleri zorunlu olarak okutulmaktaydı. Öğretmenimiz Eğitim Psikoloji derslerine girmeye başlamıştı. Hocam Ali ÖZ, eğitim psikolojisi dersinden sınav yapacaktı, ben ise sınav olmak istemiyordum. Onun yerine bir araştırma yapmak istiyordum. Bu düşüncemi öğretmenime anlatmak istiyordum. Ders öncesi tüm cesaretimi toplayarak yanına gittim ve:
“-Hocam size bir şey söylemek istiyorum” dedim.
Ali Hocam:
“-Buyur Abdullah evladım” dedi.
Çok heyecanlıydım, hemen konuşmama devam ettim:
“-Hocam ben sınava girmesem onun yerine bir konu araştırıp onu size getirsem olur mu?” dedim.
Ali Hocam:
“-Tabi ki olur evladım. Sende araştırmanı yap bana getir. Ancak araştırma konun nedir?” dedi.
Çok mutlu olmuştum ve bu sevinçle hayatımı değiştiren o sihirli kelimeyi söyledim.
“-Köy enstitülerini araştırmak istiyorum öğretmenim” dedim. Hocamız bu konuya çok sevindi. Bana iki hafta süre verdi. Ben bu sevinçle eve gittim durumu babama anlattım oda çok mutlu oldu. Babam mahalle bakkalıydı. Hergün bakkala iki gazete alırdı. Bende küçük yaştan itibaren o gazeteleri didik didik okumaya alışmıştım. Daha lise yıllarındayken köşe yazılarına merak sarmıştım. Özellikle “Uğur Mumcu” adında bir köşe yazarı vardı onun yazılarını hiç kaçırmıyordum. Ödevi aldığım günlerin birinde “Uğur Mumcu” tamda benim konumla ilgili bir köşe yazısı ele almıştı. Ne kadar çok sevinmiştim. O yazıyı güzelce okudum ve uzunca notlar aldım.Ayrıca okulum çok eski olduğu için büyük bir kütüphanesi vardı. Oradan da faydalanarak makalemi hazırladım. Yaptığım çalışma amatörceydi ama bana kattığı anlam tam profesyonelce oldu. O gün başladığım araştırma çalışmalarına halen daha fazlasını yaparak devam ediyorum. İşte bu sihirli sözcüğün etkisiydi.
Düziçi Öğretmen Lisesi’nde 8 yılım geçti. Ancak burada soluduğum hava her şeye bedeldi. Çünkü o havanın içinde köy enstitülerinin esintisi varlığı hala devam ediyordu.
Şimdiki okullarla kıyaslama yapılmayacak derece de olan buokulların içinde neler mi vardı?
Yaşamı ilgilendiren ne yoktu ki?
Derslikler, kitaplık, yatakhane, mutfak, fırın, yemekhane, banyo, çamaşırlık, öğretmenevi, toplantı yerleri, işlikler (marangozluk, demircilik, biçki dikiş, yapıcılık, dokumacılık vb.), kooperatif, revir, dinlenme yerleri, uygulama okulu, ahır, tavla, ağıl, kümes, samanlık, spor alanları, yüzme havuzu, su deposu, elektrik santrali, müzik salonu, kireç kuyuları, kiremit tuğla ocakları, bisikletler, motosikletler, balıkçı motorları, kayıklar, ulaşım araçları, tarım araç gereçleri, küçükbaş ve büyükbaş hayvanlar, basımevi, tarım arazisi, taşınır taşınmaz mal mülk… daha neler neler…
Nasıl öğrenciler yetişti bu kurumlarda?
Sorgulayan, özgüveni olan, üreten, demokrasi bilincine sahip, paylaşan, israf etmeyen, saygılı, milli ve manevi değerlerini baş tacı yapan, iyi bir ekonomist, tutumlu olmayı bilen, devletine milletine sıkı sıkıya bağlı, Atatürk İlke ve İnkılaplarını baş tacı yapmış edep sahibi insanlar yetişti.
Buradan mezun olan öğrenciler; yazar, şair, gazeteci, yayıncı, sanatçı, sendikacı, doktor, mühendis oldu memleketinin kısa sürede kalkınmasına önderlik etti.
Köy Enstitülerinde okumuş veya o okulların havasını teneffüs etmiş insanlar şunu çok iyi bilirler ki; bu bir Türk Mucizesiydi.
Kısa zamanda varlık göstermiş ama etkisi hala devam eden bir iz bırakmış kurumlardı, Köy Enstitüleri…
Köy Enstitülerinin ışığını kalbinde ve gönlünde yaşatmış kişileri saygı şükranla anarken yaşayanlara uzun ömür dilerim.