Bilindiği üzere İYİ Parti olarak olağan kongre dönemini tamamlamak üzereyiz. Kocaeli ilimizde de ilçe kongrelerimizin ardından 9 Kasım 2025 tarihinde il kongremizi gerçekleştirdik.
Muhtemelen önümüzdeki Ocak ayı içerisinde büyük kurultayımızı gerçekleştirerek genel başkan seçimini ve önümüzdeki yıllar içerisinde partimizin genel politikalarının oluşturulmasında görev alacak GİK üyelerinin seçimini gerçekleştireceğiz.
Bu seçimlerin, Genel Başkanımız Sayın Müsavat Dervişoğlu’nun daha güçlü bir enerji ile yeni bir süreci başlatması adına bir eşik oluşturacağına inanıyoruz.
Kocaeli teşkilatı olarak da Genel Başkanımızın iradesinin en güçlü ve eksiksiz bir biçimde kongreye yansıması adına eksiksiz bir katılım göstereceğiz.
ÜRETEN KOCAELİ, HAK ETTİĞİNİ ALAMIYOR
Kıymetli arkadaşlarım;
Kocaeli, ülkemizde en yüksek artı değerin yaratıldığı kentlerin başında gelmektedir. Bu itibarla elbette vergi katkısı ve bütçe dönüş oranının da bu katkıya yakışır olması gerekir.
Kocaeli, Türkiye bütçesinin %15’lik kısmını karşılarken yalnızca %1,3’lük kısmını geri alabilmektedir.
Biz bütçenin %1,3’lük kısmını kullanırken, bizden çok daha az katkı veren iller;
- Bursa bizden üç kat,
- İzmir 2,5 kat,
- Ankara ise beş kat
Daha fazla ödenek almaktadır.
Doğu ve Güneydoğu’daki 21 il bütçeye yaklaşık %2 katkı yaparken bütçenin %20’sini almaktadır.
Bu tablodan da anlaşılacağı üzere Kocaeli; üreten ama ürettiğinin onda birini bile alamayan bir kent durumundadır.
Ülke bütçesine bu kadar yüksek katkı yapan bir kentin daha fazla bütçe ödeneği alması ve bu finansal destekle kentin problemlerinin hızla ve kalıcı bir biçimde çözümlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Kısacası; yüksek bütçe desteği ve kentin problemlerinin çözümünde sürat istiyoruz, kalite istiyoruz ve bilimsel tavır istiyoruz.
KOCAELİ’NİN HAKKINI SAVUNAMAYAN SİYASİ İKTİDAR
Kıymetli basın mensupları;
Kocaeli’nin hak ettiği kadar bütçe desteği alması, siyasal iktidarın Kocaeli’deki temsilcilerinin sorumluluğundadır.
Ancak izah ettiğimiz tabloya bakıldığında AKP ve MHP milletvekillerinin ve yerel yöneticilerinin bu anlamda Kocaeli’ye gerekli desteği veremedikleri açıkça anlaşılmaktadır.
Tek karar verici olan Cumhurbaşkanlığının iradesine Kocaeli lehine hiçbir etki gösteremedikleri görülmektedir. Bunun özellikle altını yeniden çiziyorum.
Kocaeli’ye bütçeden daha fazla pay ayrılmalıdır.
Siyasal iktidarın ilimizdeki temsilcileri bu konuda başarısız olmuşlardır.
BELEDİYELER AYAKTA KALIRSA HALK AYAKTA KALIR
Kocaeli iline ayrılan payın arttırılması ve kentin belediyelerinin bütçelerinin genişletilmesi ile gerek Büyükşehir gerekse ilçe belediyelerinin daha iyi kamu hizmeti verebilecekleri ve daha geniş insan kesimlerine sosyal destek sunabilecekleri açıktır.
Zira vatandaş artık geleneksel doğrudan kamu hizmetinden umudunu kesmiş durumdadır.
Emekliler, asgari ücretliler ve tüm dar gelirliler, yani nüfusumuzun yaklaşık %45’lik kısmı, artık devletin verdiği emekli maaşı veya belirlediği asgari ücret ile geçinemediklerinden ne yazık ki belediye desteğine muhtaç durumdadır.
Daha ucuza çay içmek, daha ucuza yemek yemek, ücretsiz otobüse binebilmek veya sosyal yardım alabilmek; toplam nüfusun %45’ini oluşturan bu vatandaşlarımız açısından hayati önem taşımaktadır.
Bu itibarla gelenekselleşmiş kamu hizmetleri ve ödevleri devlet tarafından karşılanamadığından, vatandaşımızın mağduriyeti mecburen yerel yönetimlerce giderilmeye gayret edilmektedir.
ÇOCUKLARIMIZIN TEMEL İHTİYAÇLARI KARŞILANAMIYOR
İlçe belediyelerine sağlanacak bütçe desteği ile en azından devlet okullarında çocuklarımızın temiz tuvaletlere erişebilmesini sağlayabiliriz.
Belediyelerin desteği ile çocuklarımıza belki de bir öğün ücretsiz yemek verilebilir.
Böylelikle sağlıklı bir neslin yetişebilmesi için devlet üzerine düşeni yapmış olur.
Elbette “devlet varken neden belediyeler yapıyor” diye sorabilirsiniz.
Ama bilin ki artık Cumhuriyet devleti ortalıklarda yok. Artık her yerde arabesk bir parti devleti anlayışı hâkim olmuş durumdadır.
Devlet ana, devlet baba anlayışı yok olmuş durumdadır.
Dikkat ediniz;
Çocuklarımız okul tuvaletlerine giremiyor, zira okullarda hizmetli yok;
Okul çevresindeki çetelerin şiddeti ile karşı karşıya kalıyor, zira yeni yetişen gençlik narkotik esareti altına girmiş;
Ve hiçbir suretle sağlıklı beslenemiyor, zira çocuklar ihale ile kantini eline geçiren kantinciye rehin verilmiş durumdadır.
Çocuklarımız okul kantinlerinde ekmek arası patates kızartması ile doymaya çalışmaktadırlar.
Çocuklarımız paraya doymayan yandaşların işlettiği kantinlerde yedikleri gıdalarla zehirlendiklerinde bile bu durum kapatılmaya çalışılmaktadır.
Bir ay kadar önce Gölcük’te onlarca çocuğun, iktidarın holdingleştirdiği kantincilerin kâr hırsı yüzünden zehirlendiği hâlde hastanelere son ana kadar götürülmemesi ve olayın İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından gizlenmeye çalışılması bunun açık bir örneğidir.
Bu sebeple siyasal iktidarın yeni düzen Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminin bir sonucu olarak veremediği kamu hizmetlerinin belediyelerce verilmesi bir zaruret olup, bu hizmete ilişkin kentimiz belediyelerinin finansal olarak güçlendirilmesi gerekmektedir.
Zira bu kent insanı ülkeyi beslemektedir. Daha iyi şartlarda yaşamak ve çocuklarımızı daha iyi şartlarda büyütmek en çok bizim hakkımızdır.
Netice itibarıyla ilimize bütçeden daha fazla pay aktarılmasını sağlayamayan, vergilerin müteahhitlik çetelerine aktarılmasına ses çıkarmayan ve Kocaeli’de başta eğitim, sağlık, ulaşım, barınma ve güvenlik olmak üzere kamu hizmetlerini layıkıyla sunamayan siyasal iktidarın tüm temsilcileri sınıfta kalmıştır.
Bu kenti temsil ettiklerini düşündüğümüz siyasal iktidarın Kocaeli’deki isimleri, en önemli konularda ne yazık ki cesur, vicdanlı ve makul bir tavır sergileyememişlerdir.
KANDIRA ÇÖP TESİSLERİ VE HADDAHANE
Kandıra çöp tesisleri ve Kartepe Haddahane projelerinde siyasal iktidar ile KBB ve ilçe belediyeleri, halkın, vicdanın ve aklın yanında değil; talimat veren iradenin yanında durmaktadırlar.
AKÇAKESE VE TATLI SU GERÇEĞİ
Çöp bertarafı ticari bir konu değildir. Bu mesele asla “çöpten nasıl daha çok kâr ederiz” anlayışıyla ele alınamaz.
Çözülmesi gereken sorun, sadece Kocaeli’nin kendi çöp sorunudur. Bu itibarla asla devasa bir tesis değerlendirilmemelidir.
Yapılacak tesisler yalnızca Kocaeli’nin ürettiği çöpe yönelik planlanmalı;
Proje, başka illerden veya başka ülkelerden çöp getirilmesine kesinlikle kapalı olmalıdır.
Kocaeli’nin ülkenin ya da dünyanın çöp merkezi hâline getirilmesini Kocaeli’ye ihanet olarak kabul ederiz.
Kandıra’da elbette bir çöp tesisi yapılabilir; ancak Akçakese bölgesi asla düşünülmemelidir.
Zira burası Kocaeli’nin en güçlü tatlı su rezervlerinin bulunduğu bölgedir.
En son teknoloji içeriyor olsa dahi, bir çöp arıtma veya bertaraf faaliyetinde mutlaka sızıntı ve yer altı sularını kirletme ihtimali bulunmaktadır.
Yer altı suyu ise kirlenirse kendini asla temizleyemez.
Bu nedenle Akçakese’de planlanan projenin yeri mutlaka değiştirilmelidir.
Bu değerli tatlı su kaynağı riske atılmamalıdır.
Belirlenecek bölgenin yerleşim yerlerinden, tarımsal alanlardan ve tatlı su rezervlerinden uzak olmasına dikkat edilmelidir.
Bu kriterlere uygun pek çok yer mevcuttur.
Özellikle yerleşim bölgelerinden ve su rezervlerinden uzak ve terk edilmiş taş ocakları veya maden ocakları son derece uygun alternatif seçeneklerdir.
Geçmiş süreçlerde KBB tarafından Dilovası bölgesinde maden ocaklarında gömme sureti ile çöp depolama faaliyeti yapılmaktaydı.
Bu tarz yerlerde KBB tarafından projelendirilen çöp tesisinin inşası ve çalıştırılması en makul çözüm olarak gözükmektedir.
Dilovası’ndaki bu tarz alternatifler böylelikle tüketilmiş olsa da kentin hemen her tarafındaki taş ocakları taranarak münhal yerler tespit edilebileceği kanaatindeyiz.
Sadece Hereke’nin dağlık alanlarında dahi pek çok uygun ocağın bulunduğu bilinmektedir.
Biz gerek harita üzerinden gerekse zeminde bu yerleri göstermeye hazırız; ancak bizim bilgi kaynağımız da kamu esaslı olduğu için bu bilginin zaten KBB dağarcığında bulunduğunu değerlendiriyoruz.
KBB’nin inisiyatif alarak hatalı karardan vazgeçmesini ve derhâl yeni alanlar belirlemesini bekliyoruz.
KARTEPE HADDAHANE PROJESİ: KOCAELİ’YE ATILMIŞ BİR KAZIK
Kartepe Haddahane Projesi bir kamu projesi değildir. Cumhurbaşkanlığı tasarrufuyla alınmış, kentin hassasiyetleri gözetilmeden verilmiş bir karardır.
Yıldız Holding için kârlı olabilir; ancak Kocaeli için son derece zararlı, zehirleyici ve doğal kaynakları tüketici bir projedir.
Buradaki tercih açıktır: Ya bir holdingin kârı ya da Kocaeli’nin geleceği.
Bu proje Kocaeli’ye atılmış büyük bir kazıktır.
KOCAELİ SAHİPSİZ DEĞİLDİR
Biz yatırıma karşı değiliz. Ancak bu proje bir kişinin, bir ailenin çıkarı için verilmiş bir imtiyazdan başka bir şey değildir.
Saçtığı zehirli partiküllerle halk sağlığını tehdit edecek, zaten yetersiz olan doğal su kaynaklarını tüketecek ve bir kenti susuzluğa mahkûm edecek olan, oluşturacağı ağır trafik yükü sebebiyle kenti yaşanmaz hâle getirecek bu projeyi asla kabul etmiyoruz.
Bu proje açıkça halk düşmanlığıdır.
Kocaeli’nin geleceğini sermaye gruplarının kâr hırsına teslim etmeyeceğiz.
METRO GERÇEĞİ VE GİZLENEN SORUMLULUK
Bilindiği üzere 29 Ekim sabahı Mevlânâ Mahallesi’nde yedi katlı bir bina tamamen çökmüş ve Bilir ailesinden dört vatandaşımız hayatını kaybetmişti.
Bu olayın ardından yapılan incelemeler sonrası 21 bina, 28 iş yeri ve 79 daire tedbir amaçlı boşaltılmıştır. Boşaltılan 21 bina hakkında yıkım kararı verilmiştir.
TESADÜF DEĞİL, METRO GÜZERGÂHI GERÇEĞİ
29 Ekim sabahı meydana gelen bu üzücü olaya kadar bu 21 bina hakkında hiçbir idari araştırma veya inceleme ve bir idari karar verilmemişken, birdenbire metro güzergâhının devamı boyunca seyreden bu 21 bina hakkında yıkım kararının verilmiş olması, meydana gelen bu elim olayın müsebbibinin metro çalışması olduğunu apaçık bir şekilde ve inkârı mümkün olmayacak biçimde ortaya koymuştur.
ŞEFFAFLIK ESASTIR, GİZLİLİK DEĞİL
İdarenin çalışmalarında esas olan gizlilik değil, şeffaflıktır.
Bu anlamda Büyükşehir Belediyesinin konuyla alakalı değerlendirmelerini merakla bekliyoruz.
Anlaşıldığı üzere metro inşaatı bu dört vatandaşımızın katline sebebiyet vermiştir.
TOPRAK HAREKETLİLİĞİ VE İKİ OLASILIK
Metro inşaatının güzergâhı boyunca toprak hareketliliğinin temel sebebi ancak iki şekilde açıklanabilir:
Ya yeterli biçimde araştırma ve teknik çalışma yapılmadan projelendirildiği, proje hatası bulunduğu;
Ya da planlama ve projenin dosdoğru olmasına rağmen uygulamada aksaklıkların olduğu veya projeye aykırı üretim yapıldığı akla gelmektedir.
Biz bunların açığa çıkarılmasını sabırla bekleyeceğiz. Ancak bu konudaki hiçbir inceleme devlet sırrı değildir ve vatandaşın bilgilendirilmesi kamusal bir gerekliliktir.
Bu bilgilendirmeden kaçınan belediyeleri kınıyorum.
DİLOVASI YANGINI: UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ
Bu vesileyle 8 Kasım’da Dilovası’nda meydana gelen yangında hayatını kaybeden, üçü çocuk yedi yurttaşımızın acısının hâlen taze olduğunu ifade etmek istiyorum.
Üç kuruşluk asgari ücret uğruna gözlerimizin önünde yanan insanlarımızı bizler sadece seyredebildik.
17 yaşındaki Tuğba, 15 yaşındaki Nisanur ve yine 15 yaşındaki Cansu’nun yanık bedenleri birbirlerine sarılmış hâlde bulunmuştu.
Evlatlarımızı cehalete ve doymazlığa kurban verdik.
SORUMLULUK SADECE BİR KİŞİNİN DEĞİLDİR
Sorumlusu elbette öncelikle bu iş yerinin sahibi olan kişidir.
Ama bu yeri onlarca şikâyete rağmen kapatmayan belediye, denetlemeyen bakanlık veya denetlettirmeyen siyasetçilerin de sorumluluğunun ortaya çıkarılmasını istiyoruz.
Biz bu sürecin de tamamlanmasını merakla bekliyoruz.
Sürecin takipçisiyiz, vatandaşlarımızın yanındayız.
Cumhuriyetle Hesaplaşma Süreci: Terörist Anayasasına Hayır!
1 Ekim’de başlayan bu süreç bugün ülkenin en önemli meselesidir; her derdin, her sıkıntının üzerindedir; varlık–yokluk denklemidir.
1 Ekim 2024, devlete hâkim iradenin başta millet kavramımız olmak üzere tüm Cumhuriyet değerlerini değiştirmeyi hedef aldığı bir çalışmanın ilk halkasıdır.
Siyasal iktidarın “100 yıllık parantez” diye adlandırdıkları Türkiye Cumhuriyeti’ni başkalaştırma, dönüştürme operasyonudur.
Zira hemen arkasından “Kürt–Türk–Arap kurucu unsuru” bizzat Cumhurbaşkanı tarafından ortaya atılmış ve süreç hızla, DEM Parti’nin ulaklığı ve uşaklığı ile Öcalan ve PKK ile pazarlık ve bu muhataplarını normalleştirme ve hatta yüceltme sürecine evrilmiştir.
Milletin tüm değerleri süreçte kıymetsizleştirilmiştir.
Ana hedefin Cumhuriyet yönetim sistemi ve vatandaşlık bağı ile tarif edilen Türk milleti tanımı olduğu açıktır.
Yeni bir Türkiye kavramı etrafında büyük bir toplanma olduğu açıktır.
Yeni Türkiye artık bir ulus devlet olmayacak ve yüzlerce yıl önceye dönülerek herkes ırk ve etnik köken esasına dayalı olarak farklı statülere sahip olacaktır.
Bu istem, en azından sürecin diğer tarafı DEM Parti ve Öcalan tarafından açıkça ifade edilmektedir.
Bakınız; DEM Parti’nin beklentileri: Ayrımcılıkla mücadele komisyonu kurulması ve böylelikle sürecin ilerleyişine direnç gösteren bizler gibi siyasal oluşumların ve kendiliğinden gelişebilecek toplumsal refleksin bastırılması; yine ilk etapta anadilde eğitim hakkı verilmesi ve sürecin ilerleyişinde resmî dil olarak Kürtçenin kabulü, yani Anayasa’nın 42. maddesinin değiştirilmesi ve yine Anayasamızın 66. maddesinin değiştirilerek vatandaşlık tanımının etnik referanslardan arındırılması istenmektedir.
Yeni bir anayasa istiyorlar; zira bu taleplerin bir anayasal değişiklik yapılmaksızın gerçekleştirilmesi imkânı bulunmamaktadır.
Bir anayasa istiyorlar ve anayasa yapılması sürecinde vatandaşın değil, örgütün temsilcisi olmak istiyorlar ve bu yapacakları anayasanın bir barış anlaşması mahiyetinde bir metin olmasını istiyorlar.
Kısacası terörist anayasası istiyorlar.
Açık söyleyelim: Terör örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti ortaklaşacak ve beraberce anayasa yapacaklar; bu, kabul edilebilirden öte telaffuz edilebilir bir şey değildir.
Ne yazık ki süreçte MHP’nin ve AKP’nin hiçbir söylemi samimi bir referans olarak alınabilir değildir; zira tüm söylemleri anlık biçimde değişebilmektedir.
Bir yandan “sadece silah bırakacaklar, hiçbir taviz yok, hiçbir pazarlık ve hukuki düzenleme yok” denirken; diğer yandan da bölücülerin tüm küstahlık ve çığırtkanlıkları sessizce onaylanmaktadır.
Pervin Buldan son olarak İmralı ziyareti sonrası MHP liderinin yanına gelerek “ikinci aşamaya geçtik, yasal düzenleme gerekiyor, elbette bir barış yasası olmalıdır” derken; muhatabı “her cümlesine imzamı atıyorum” şeklinde tasdik etmiştir.
Kısacası işin görünür tarafında MHP ve AKP “hiçbir taviz yok, anlaşma yok” dese de esasında belli bir anlaşma doğrultusunda süreci ilerlettikleri anlaşılmaktadır.
Süreçte dikkatle değerlendirilmesi gereken bir diğer husus CHP’nin pozisyonudur.
CHP bu süreçte AKP, MHP ve DEM ile aynı çizgide kalmaya gayret etmektedir.
Esasında sürecin ana hedeflerinden biri de CHP’dir. CHP’yi etkisizleştirme ve ideolojisinden ayırma süreci başarılı olmuştur.
CHP bugün örtülü bir biçimde Cumhur İttifakı’nın parçası hâline gelmiştir.
İktidar gücünü kullanamayacak ve hatta iktidarın hukuksuz operasyonlarının mağduru olsada bu süreçte kör sağır ve dilsiz olmayı tercih etmiştir.
Muhalif kesimleri meydanlarda iktidarın hukuksuz uygulamalarına odaklayarak mevcut siyasal iktidara alan açmaktadır.
Netice itibarıyla süreç, cehaletin ve ihanetin Cumhuriyet’le hesaplaşma sürecidir.
Süreç nereye sürüklenirse sürüklensin bu millet asla terörist anayasasını kabul etmez.
Bu millet Kürdü kardeşçesine kabul eder; ama kendi kimliğinde Türk’ün yanına başka bir etnik tanımı kabul etmez.
Tekrar ifade edelim: Biz Anayasa’yı ve demokratik sistemi korumayı ve sadece mevcut siyasal yapıyı değiştirmeyi hedefliyoruz.
Değişime hazırız ve bekliyoruz.





