yazi
Feride Ozbilge
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Makaleler
  4. MADIMAK, KÜLLERİNDEN YÜKSELEN ÇIĞLIK

MADIMAK, KÜLLERİNDEN YÜKSELEN ÇIĞLIK

featured

emmuz, Anadolu’da hem güneşiyle hem acısıyla yakar. Ama hiçbir Temmuz, 2 Temmuz 1993 kadar karanlık bir iz bırakmadı bu toprakta. O gün, bir otelin duvarlarında yükselen alevler sadece insanları değil, bir ülkenin vicdanını da kül etti.

Takvimde sıradan bir tarih gibi durur belki 2 Temmuz, ama bir milletin belleğinde hâlâ köz köz yanan bir utançtır o gün. Sivas’ın ortasında Madımak Oteli’nin taş duvarlarında yankılanan çığlıklar, bugün bile susmaz. Yanarak ölen insanların kokusu, hâlâ dumanıyla beraber yükselir Anadolu’nun göğüne.

O gün, sözüm ona inancın savunucusu olduklarını sanan eller, aydınlığa, düşünceye, sanata, insana bir otelin kapısını kapatarak ölüm dayattı. İkna edemedikleri, susturamadıkları beyinleri ateşle yok edeceklerini sandılar. Fakat bilmezler ki, aydın insan külünden bile doğmayı bilir.

Madımak’ta can veren ozanlar, şairler, düşünürler şiirlerini bitiremediler belki, ama fikirlerini bitirecek bir ateş henüz icat edilmedi. O kor yürekler, külleriyle bile toprakta filizlenecek tohumlar bıraktılar. Bir halkın özgürlüğünü, ifade hakkını, ortak aklını, sanatını boğmak isteyen karanlık kısa sürdü. Çünkü insanlık unutmaz. Çünkü vicdan, közü üstünde bile olsa bir gün parlar.

O gün orada, pencerelerden aşağı atılan umutları gördük. Dışarıdaki kalabalığın “Yak, yak!” diye tempo tuttuğu bir çağın dehşetini gördük. Tüm dünyanın gözü önünde, bir ülkenin ortak aklının diri diri yakılışını izledik. Bu öyle bir karanlıktı ki, sadece insan bedenlerini değil, insan onurunu, merhameti, hakkaniyeti de tutuşturdu.

Madımak sıradan bir bina değildi; edebiyatı, şiiri, insan haklarını savunanların, bir halkın ortak aklına sahip çıkanların toplandığı bir mekândı. Sivas’ın ortasında, sözün, sazın, sanatın, sevginin bir araya geldiği bir buluşma yeriydi. Orada, yüzyılların sözlü kültür geleneğini, barış geleneğini yaşatan ozanlar, yazarlar, halk bilimciler, genç umutlar vardı.

Ne yazık ki o gün karanlık pusuda bekliyordu. İkna edemediği aydınları ateşle susturabileceğini sanan bir zihniyet, tarihin en kanlı kara lekelerinden birine imza attı. Sivas’ın ortasında yakılan sadece 33 can değildi; yakılan, düşünen, sorgulayan, barışı arayan insanın kendisiydi.

Madımak’ın külleri hâlâ sıcaktır; çünkü orada yakılan fikirlerdir, orada boğulmak istenen umuttur. Bu yüzden Madımak, yalnızca bir yangın değil; bu milletin belleğinde asla soğumayacak bir çığlıktır.

Madımak bize gösterdi ki bir ülke düşünceyi koruyamadığında, yan yana yaşama iradesini de kaybeder. Bir ülke şiiri, türküyü, sazı savunamıyorsa, insana dair neyi savunabilir? Orada yalnızca insan canı değil; adalet, vicdan, özgürlük de tutuştu.

Ve ne acıdır ki o yangın anında dahi susan, alkışlayan, “Yakın!” diye tempo tutan kalabalıklar vardı. Asıl karanlık da burada gizliydi: Yalnızca failler değil, sessiz kalanlar da bu utanca ortak oldu. O yüzden Madımak’ın hesabı yalnız adliye koridorlarında değil, insan vicdanının en derin mahkemelerinde de görülecektir.

Aradan geçen yıllar bu yangını unutturmadı, unutturamaz. Madımak’ta yarım kalan türküler, yazılamayan şiirler, söylenemeyen sözler, genç birer fidanken yok edilen hayaller bugün bile hepimizi yakar. Ama unutmamak aynı zamanda sorumluluktur. Bir ülkenin kendini onarması, Madımak gibi yaralarını görüp yüzleşmesiyle mümkündür.

Yıllar geçti. Madımak’ın odalarında kaybolan hayallerin yerini, yeni nesillerin inatla sahip çıktığı “aydınlık” aldı. O yangının dumanında bile nefes almayı başaran, korkunun içinden geçerek konuşan, anlatan, sorgulayan insanlar kaldı geriye. İşte bu yüzden Madımak yalnız bir yangın değil, bu ülkenin aydınlanma tarihinin de kararmış sayfasıdır. Hatırlamak mecburiyetimizdir. Çünkü unutmak, failleri affetmektir.

Bir otelin odasında türkülere, öykülere, umutlara, çocuklara, kadınlara, şiirlere, gülüşlere kıyıldı. Ve buna seyirci kalanlar, susanlar, sessiz kalanlar da o dumanın ortağı oldular. Kimse “Benim payım yok” diyemez bu zulümde, bu ihanetin ağırlığı hepimizin omuzuna çökmüştür.

Bugün 2 Temmuz. Temmuz’un alevi hâlâ içimizi yakar. Çünkü o gün sadece insan yanmadı; vicdan, hukuk, adalet de yanıp küle döndü.

Fakat bir yanıştan doğan kül, yeniden yeşermeyi bilir. Madımak Oteli’nin taşlarında hâlâ gezinen aydınların sesleri, fısıltı gibi kulağımıza çarpar:
“Bizi unutmayın.”

Unutmadık. Unutmayacağız.
Onların yarım kalmış türkülerini tamamlamak, hayalini kurdukları güzel ülkeyi inşa etmek için…
Küllerinden umut devşiren bir kuş gibi, hepimiz insanlığın onuru için kanatlanmak zorundayız.

Belki o otelin taşlarında dolaşan çığlıkları susturamayız.
Belki her Temmuz’da yine içimiz yanar.
Ama bilmeliyiz ki, onların külleriyle beslenen umut bir gün yeniden filiz verecektir.

Çünkü insan düşüncesi, yakılarak yok edilemeyecek kadar güçlüdür.

Madımak, bir binanın değil; ortak hafızamızın yangınıdır.
Ve o hafızayı diri tutmak sadece adalet için değil, yeniden insan kalabilmek için zorunluluktur.

Bugün, bu acının yıldönümünde başımız öne eğiliyor ama yüreğimiz hâlâ direniyor:
Unutmayacağız.
Unutturmayacağız.
Çünkü Madımak, bir binanın değil, bir halkın yanışıdır.
Ve o yangını söndürmek için hâlâ tek çaremiz: hatırlamak.

MADIMAK, KÜLLERİNDEN YÜKSELEN ÇIĞLIK
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VakaHaber.CoM ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Bizi Takip Edin
KAI ile Haber Hakkında Sohbet