Öylesine bir sonbahar akşamıydı işte
Ben sana sevdalı , sen delice tutkun..
Sabahların özleminde olurdu aklım fikrim
Varoş yüreğimde sürgün bir aşktın
Yokluğuma fermanlar yazan
Yitik bir şiirin gölgesi gibiydi kirpiklerin
Ve
Sana meyilliydi bütün hüzünlerim
Pencerelerde sevda kuşları
daha doğmamış sabahın suskunluğunda
İllegal işgalle ele geçirirdin her bir hücremi
Ama
Yalnızlıktan saklandığım
hiçbir düşe denk gelmedik biz sevgili
Her gece
Kırmızı bir şafağın bilinmezinden gelirdin;
Saçlarımdaki düşleri tarardı ellerin
Bir damla olurdun kirpiğimden yanağıma süzülen
Üstüm başım sen kokardı
Umutla, düşle, kederle karışırdın özlemlere
Bir bardak çay olurdun,
taze anılarıyla boğazımdan geçen.
İçim titrerdi,
kirpiklerimin limanından demir alışını izlerken
Uçuk hayallerimin düşleriyle
yapış, yapış terli yalnızlığım ve benden eksilenlerle
girerdim laciverti giyinmiş gecenin içine
Yinede yüreğimin zulasında saklardım hasretini
kıyamaz ürkütmezdim tozlanmış sevdayı
Aahh! nasılda Eylül ’e özenirdi
Ağustos ’un günlüğüne yazılan sıcak cümleler
Şimdi
Aklımın karalama defterinde
Paramparça edilmiş yırtık ömür notlarım
Gönderilmeyi bekleyen mektuplarım
Çözmeye üşendiğim umutlarım
Ve sen yokken senli yanlızlıklarım
Hasretini katlayıp koymuşum heybemin cebine
Kısacık uzakları özlüyorum
Yanağımın kırsalında buruşturulup atılmış yaşamadıklarımla
Tabureye tünemiş ihtiyar oluyor bedenim
Sırtından vurulmuş bir umudun
pervazında
Eylül’den kalma sararmış bir ayrılık oluyor hüzün
Öyküleri yarım, sesleri kısık
Aklımın takılıp düştüğü
manalar yatağına uzanarak
Yaşamın sırlarında kaybolmak istiyorum
ve
Mor çiçekli sabahlarda mülteci oluyorum sana yeniden, yeniden
Yitik sevdalara armağan ediyorum yüreğimi
İçimdeki çocuğun gülümseyişiyle Merhaba diyorum yeni umutlara
Yitik bir Eylül akşamında
Akla ziyan yokluğun
mahşere meydan okuyor sevgili
Peri feride Özbilge