Kaç zaman önceydi unuttum
ucuz umutların satıldığı pazarda
nice düş kırıkları satın alarak
doldurdum ar heybeme
ve
idam sehpasını kurduğun yüreğimde
boğazıma kadar batmış bir sevdayı astım dün gece
sen duymadın..
mavinin rahminde döllenirken gece
suskun öyküler göçü
kokuna asılı baharlara hasret büyüterek
gözlerimden geçti yanık ezgileriyle
Sen duymadın..
öyle ki
ömrüm kuşatılmış bir kerbela misali
aşk
avucumda saklı bir hüzün yanığı
yamalı heybeme
geleceği emanet bırakarak
kutsal bildiğim ilahi düşlere sürgün ettim bütün yaşananları
sen duymadın
Şimdi ,bir suskunun düşkün gedası gibi hiçliğin
dudağının kıyısına vuran kederli sevdamı
kimseler bilmesin görmesin diye
kimsesizler mezarlığına gömdüm dün gece
sen duymadın
yokluğuna feryatla yanan yüreğimde
batıl korkulardan arınmış sevdamla
aşka tohumlar “büyüsün istemistim” oysa
Ve,
zulamda terine hasret
hasır altı edilmiş bir bahar kadar rezil yaşamak
başımı yasladığım göğsünde
ninnilere sarılı hasretler akıyor susmalarımdan
Şimdi, gülüşünü çocukluğunda unutmuş
göçe hazırlanan hüzünbaz sevda kuşları uçuyor
kanadı kırılarak düşüyor birer birer
ay ışığına belediğim kederlerimi
meçhul dervişler tutup çekiyor karanlıklara..
ey aşka ahraz sevgili
ey göğüs kafesinde bin yıldır sakladığım
alnımdaki yazgım.
kölesi olduğum
yoluna öldüğüm yâr ,
yüreğimin ağıtlar hep sanadır bilesin
varsay ki bir meczubum
ve dilimde dualarla adını anıyorum.
umutların bedava satıldığı bir pazarda,
anıların buruşturulup atıldığı müsvedde yüreklerde
yok sayılırken düşlerim
gel de varsıllığınla çoğalt beni
Sen gittin gideli
kabuk bağlamadan kanıyor yaralarım
kapansın da istemiyorum
senden bir hatıradır diye
vatanımdır diye
hep severek okşuyorum…