yazi
Feride Ozbilge
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Makaleler
  4. BİRİNİN EN KIYMETLİSİ OLMAK …

BİRİNİN EN KIYMETLİSİ OLMAK …

featured

Artık herkes seviyor, ama sevgi değil; üstünlük, haklı çıkma, kendi egosunu tatmin etme peşinde.
Kimse karşısındakini anlamak istemiyor, herkes sadece “beni duydunuz mu?” diye bağırıyor.
Ve işte burada, insanın en kırılgan yanı ortaya çıkıyor: birinin en kıymetlisi olmayı istemek, ama artık kimse gerçek anlamda “kıymet” vermiyor.

Çünkü sevgi, bir iletişim değil, bir güç gösterisine dönüştü.
Kimse “nasıl hissediyorsun?” diye sormuyor; herkes “beni neden anlamıyorsun?” diye haykırıyor.
Eller birbirine uzanmıyor, gözler birbirini görmüyor.
Ve biz hâlâ birinin en kıymetlisi olmak için can atıyoruz; ama çoğu zaman bu yorgun kalplere sadece ağıt oluyor.

Herkes konuşuyor, ama kimse dinlemiyor.
Herkes hak ettiğini istiyor, ama kimse emek vermiyor.
Affetmek mi? Unut gitsin. Sabır mı? Artık eziklik olarak görülüyor.
Ve insanlar, birini büyütmek yerine, karşısındakini küçültmeyi seçiyor.
“Biz” demek yerine, herkes “ben” demenin peşinde.
Ve kimse fark etmiyor ki bu yarışta kazanan yok.

Çünkü kazandığını sandığın anda bile, kalbinde kaybediyorsun.
Çünkü çok yorgunuz.
Ama bu yorgunluk işten, zamandan veya hayattan değil; kendimizden geliyor.
Aynı hataları yapmaktan, aynı yanlış insanlara güvenmekten, aynı kibirli seçimleri defalarca tekrarlamaktan yorulduk.

İşte tam da bu noktada, kendini seçmek…
Ne güzel bir kelime değil mi?
Ama çoğu insan kendini değil, egosunu seçiyor aslında.
Kendini seçmek demek, kendine dürüst olabilmek demek.
Ama dürüstlük, bu çağda en çok kaçtığımız şey.

Herkes kendine güzel hikâyeler anlatıyor:
“Ben elimden geleni yaptım.”
“Ben iyi niyetliydim.”
“Karşı taraf anlamadı.”
Oysa belki de yanlış olan bizdik. Ama kibir bunu söylememize izin vermiyor.

Kibir…
İnsanın kalbine girdiğinde sevgi tutunamıyor.
İnat besleniyor, sevgi aç kalıyor.
Ve insanlar, en çok sevdiklerini bile “ben haklıyım” uğruna kaybediyor.
Sonra utanmadan mağduru oynuyorlar.
Sanki her şey onlara yapılmış gibi.
Sanki onlar hiç yanlış yapmamış gibi.

Birini kırıyorlar, sonra “ben kendimi korudum” diyorlar.
İlişki bitiyor, “o kaybetti” deniyor.
Kendilerini temize çekiyorlar, ama aynaya bakmıyorlar.
Belki de bu yüzden mutlu olamıyoruz.
Çünkü mutluluk, kendine acımaktan değil, kendini tanımaktan geçiyor.

Ama biz, kendimizi tanımaktan korkuyoruz.
Narsist olduk ama farkında değiliz.
Bencilleştik ama adına “kendini bilmek” diyoruz.
Kibrimizi, cehaletimizi, sevgisizliğimizi süslü kelimelerle gizliyoruz.
Ama içten içe biliyoruz.
Kendimizi kandırıyoruz.

Birinin en kıymetlisi olmayı istemiyoruz artık, çünkü o sorumluluğu taşıyacak kadar saf kalmadık.
Sevilmeyi değil, üstün olmayı istiyoruz.
Ve sevgiyle yarış olmaz.
Kazanan yoktur.
Sadece geride kalmış, kırılmış insanlar vardır.

Ama asıl soru şu:
Tüm bu yanlışları bile bile, her şeyi mahvettikten sonra, neden hâlâ birinin en kıymetlisi olmayı değil de, yanlışlarda ısrar etmeyi seçiyoruz?

Belki de artık kimse sevilmek istemiyor.
Sadece üstün olmak, görünmek istiyor.

Ama ben hâlâ inanıyorum.
Sevgi, yarışla, üstünlükle ölçülmez.
Sevgi sabırla, gözyaşıyla, bazen sessiz bir bakışla kendini gösterir.
Sevgi, kırılmayı göze almak, affetmek ve büyümektir.
Ve işte bu yüzden hâlâ bekliyorum; hâlâ birinin en kıymetlisi olmayı isteyenleri bekliyorum.

Çünkü gerçek kıymet, kalpte saklıdır.
Ve ben hâlâ, bir gün o kıymetin anlaşılacağını umut ediyorum.

BİRİNİN EN KIYMETLİSİ OLMAK …
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VakaHaber.CoM ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Bizi Takip Edin
KAI ile Haber Hakkında Sohbet