Gözlerimin kırsalında
hüzünler örüyorum
nasırlı parmaklarımla
Darmadağın yürekleri
sorguluyorum
aklımın takılıp düştüğü karanlıklarda
Çapaklı uykusuz gözlerimle
Altı çizilmiş sözcüklerle
saçmalayan dilime
Usulca sus diyorum.
Rastgele bir düşte
uykularıma batıyor
yaralı su ve minik kınalı elleri
Sessiz bir lisanla
kaldırımın yüzüne utançla bakarak bırakıyorum ölü küçük bedenini
Derme çatma bir günün akşamında
Bir ananın ilahi dilleri hepten susuyor
sessiz çığlıkları karanlığa karıaşıyor
Elleri kınalı kuzusunun
gözlerine demirliyor gözlerini
Daha dün koklayıp öptüğü
topraklara belenmiş
kendine yabancılaşmış yüzünde dolaşıyor ürkek elleri
öyküsü yarım, sesi kısık,
siyaha boyanmış neşesi solarken
Aklında omurgasız bir sapığın çirkin ifşası turluyor
Sırtından vurulmuş umutlarıyla kayıp suretine bakıyorum utanarak
yüzümün coğrafyasında
susturulmuş çocukların
tasvirlerini taşırken
Nice hüzünlü hikayeleri
katlayıp koyuyorum dilimin cebine
Daha ne kadar diyorum
Ne kadar kirlenecek su’lar..
Şimdi
insan kalanların
sedir altına gizlenmiş
kıbleye dönük sabrıyla
Hasır altı edilmiş umutlarını
Düzenin adaletsizliğinde
habire sessizce kefenlere beliyorum
ve yürek ile akıl arası arafta saf tutuyorum
o masum minik bedenlere..