Ve ben şimdi,
geceye inat
tül gibi ince bir umut serpiyorum
şehrin unuttuğu kaldırımlara.
Gözlerimden değil,
kalbimin çatlağından sızıyor ışık.
Karanlığı yırtan bir gülümseyişle
yeniden başlıyorum kendime.
Gömülen kardelenlerin ardından
toprağa dua olurken ellerim,
gök bana bir kelime gönderiyor:
“Devam…”
Bir kadın, bir kadın daha
sığınmıyor artık hiçbir şeye,
ne unutuşa,
ne merhametsiz zamana.
Kendi göğsüne yaslanıp
kendi kalbine sığınıyor.
Ve biz,
o mavi mezarlıklardan
yeniden doğan kız çocuklarıyız.
Ne kadar kırılırsak
o kadar çoğalıyoruz.
Kırıldıkça içimizden
başka kadınlar fısıldıyor:
“Gitme, buradayım.”
“Yorulma, tutuyorum.”
“Susma, senin için bağırıyorum.”
Ve şimdi…
Sözcüklerin ayazında çıplak kalan
bir kadının dualarıyla
bir yara daha çiçekleniyor içimde.
Her gömdüğün kardelen,
bende bir isyan oluyor,
bir kadın, bir kadın daha
kalkıyor yerinden
sessiz sedasız.
Susarak büyümüş kadınların
dudak kenarındaki kırışıklıklar,
hep aynı sözleri saklıyor:
“Ben de sustum, ama geçmedi.”
Gecenin koynunda
annelerimizin korkuları var,
kırılan bilezikler,
çeyiz sandığında unutulmuş hayaller…
Ve hâlâ
bir yerlerde
bir çocuk, annesinin suskunluğunu dinliyor.
Senin dizelerinde yitip giden
her masal kahramanı
benim içimde yeniden doğuyor.
Ama bu kez
ne prens bekliyorlar,
ne de kurtarılmayı…
Bu kez
ellerinde küller, gözlerinde alev var.