yazi
Feride Ozbilge
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Makaleler
  4. KARA YAZILI, ZARİF EBEM ’

KARA YAZILI, ZARİF EBEM ’

featured

“Bazı kadınların gözyaşı, toprağa düştüğü an bir devleti ayakta tutar…”

Daha on sekizinde bir gelinlik giymişti Zarif…
Bir el kadar beyaz, bir yürek kadar derin, bir ömür kadar suskun.
Halil’inin ellerinde bir çift umut, bir çift hayaldi.
Ama bilmezdi ki, daha düğün kokusu evin duvarlarından silinmeden
cepheye çağırılacaktı Halil.

Yıl 1915’ti.
Çanakkale’den kopup gelen kasvetli türküler, memleketin üzerine kurşun gibi çökerken
Zarif’in gençliğine de bir karanfil gibi kondu ölümün kokusu, soğuk soluğu.
Köyün meydanına kurulan kara çadırda
Halil dedemin adı okundu şehit listesinde
o an, dünya sustu sessizliğe büründü. Bilmezdi ki, gelinliğinin üzerinden daha çeyrek yıl geçmeden, kara haber bir kurşun gibi saplanacaktı yüreğine.
Minik oğlunun gözlerine baktı çaresizce
ve bir daha orada eski haline dönmedi Zarif’in kalbi ve yüreği bir daha eski ritmini bulmadı.

Bir yetimle dul kalmak…
İnsanın dilinde kolaydır söylemesi,
ama Anadolu kadınının kemiğinde ağırdır taşımak.
Zarif, hem dul, hem yarım, hem çaresiz,
öyle ki yastığını bile koklayarak uyudu aylarca,
sırf Halil’inin kokusu silinmesin diye.
Kendini o evde bir fazlalık gibi görmeye başladı çünkü fakirliğin gözü kör olsun. Kurulan sofrada ağzına aldığı her lokmanın sayıldığını biliyor ve yerin dibine giriyordu. Hem kendi , hem yetimi fazlaydı o damın altında. Gitti ebem , çaresiz gitmek zorunda kaldı..
O evde bir boğaz eksildi ya,
ev halkı da az da olsa rahatladı,
çünkü yokluk, merhameti bile köreltir bazen.

Zarif ebem, çaresizdi.
Ne koca vardı yanında,
ne o minicik oğlunu doyuracak ekmek.
O yüzden, yakın bir köye başka bir adama varmak zorunda kaldı.
Ama oğlunu ardında bırakıp gitmek zorundaydı…
işte o, bir annenin göğsünü delip geçen bıçaktı.
Yine de mecburdu,
yeni evinde sütü kesilene kadar yaşamak
ve o süt kesilene dek
her gece yollara düşüp
yaya olarak döne döne,
kundaktaki oğlunu emzirmek için geri gelmek…
bunu yaptı Zarif ebem.

Geceleri köpekler ısırsa da,
yollarda yırtıcılar saldırsa da,
o inadından, evladından vazgeçmedi.
Her gece döndü,
her gece oğlunu bağrına bastı,
ta ki sütü kesilip memesinden kan akana kadar.
İşte bu yüzden
oğlunun gözünde bile “beni kundakta bırakıp kocaya gitti” diye kırgınlık taşısa da,
oğlu Süleyman dedem
ebemi hiçbir zaman açta açıkta bırakmadı,
evinde misafir etti,
ama konuşmadı,
Bilirin hatırlarım , ebem bizde olduğu sürece başka bir odada karanlıkta sessizce göğü seyrederdi çünkü kalpteki yara kolay kapanmazdı.

Zarif ebem,
bir evladından vazgeçmeden,
bir başka hayatı yeniden kurdu.
Başka çocuklar doğurdu,
ama ilk göz ağrısını,
o toprak damlı kerpiç evdeki kundakta kalan yavrusunu
hiç unutmadı.

O kadar yıl susmuş,
onurunu eğmemiş,
dizlerinin üstünde bile dimdik durmuştu ki,
köydeki kadınlara bile örnek oldu.
O yoklukta
kendi gözyaşıyla yoğurdu ekmeği,
yeri geldi sırtındaki hırkayı başkasına verdi,
ama kendinden vermedi.
İşte Anadolu kadınıydı Zarif ebem;
kimseden acıma beklemeden,
her yükü tek başına taşıyan bir kadın.

Yıllar geçti,
Zarif ebem ömrünü büyütürken,
hem kendi doğurduklarını hem başka kadının yetim bıraktıklarını büyütür gibi büyüttü.
Çünkü Anadolu’da kadın olmak,
kendi evladından, ana babasından, hatırasından bile vazgeçmekti bazen.
Dik durmak,
düşmemek,
ve susarken bile binlerce ağıt yakabilmekti.

Kimi geceler,
geçmişin hayalini hatırladığında
yorgan altından sessizce ağlardı,
çünkü yeni evinde bile
eski kocasının adını diline getirmekten korkardı.
Ama kalbinin içinde bir küçük dua gibi sakladı Halil’i.
Onun adını oğlunun gözlerinde yaşattı.
Bir daha kimseden duyamadığı bir sevgi,
bir daha kimseye teslim edemediği bir teslimiyet
ve bir daha kimseye gösteremediği bir kırgınlıkla yaşadı.

O kara yazısı,
hiç silinmedi alnından.
Zarif ebem belki gülümsemeyi öğrendi,
belki yeni eşinin çocuklarını sevdi,
belki ocakta yeniden duman tüttürdü
ama yüreğindeki ilk yangın,
bir daha hiç sönmedi.

O yüzden bugün,
konforlu evlerde “of” demeye bile mecali olmayanlara
bir ibret,
bir ayna,
bir destandır onun kara yazısı.

Çünkü insana öğreten en gerçek şey
hayatın ellerinden alınanlarıdır,
ve Zarif ebemin elinden alınanlar
ona bir ordu kadar sabır kazandırdı.

Hayal meyal hatırlıyorum güzel ebemi,
az konuşurdu, doğranmış, sözü özü birmiş öyle söylerlerdi. Aklımda kalan yaşlı bir kadının hep hüzünlü yüzü ama yüzünde
bir memleketin tüm çilesi toplanmış gibiydi.
Bir kere bile isyan etmedi,
bir kere bile kendini acındırmadı.
Ve o yüzden
binlerce kadının umudu oldu.

Ben bugün adını saygıyla anarken,
o toprak damlı kerpiç evin kapısında bekleyen, saçına kına yakılmış genç kızı görüyorum gözümde.
Düğün alayında titreyen ellerini,
ve sonrasında
kara haber geldiğinde kemiklerine kadar titreyen o elleri.

Zarif ebem,
sen Anadolu kadınlarının yüzüsün,
çünkü sabırla yoğrulmuş,
çünkü taşla ekmek bölüşmüş,
çünkü en çok da kendine yetmeye mecbur bırakılmışsındır.
Ama sana ne kadar baksa da insan,
gözlerinde hâlâ o ilk yaralı gelini görür.

Bir kadının kaderi, bazen bir memleketin kaderine denk gelir…

Benim kara yazılı güzel ebem…

KARA YAZILI, ZARİF EBEM ’
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

VakaHaber.CoM ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Bizi Takip Edin
KAI ile Haber Hakkında Sohbet