Feride Ozbilge
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Makaleler
  4. SABIRLA YAZILAN MASAL… ELA’NIN HİKAYESİ..

SABIRLA YAZILAN MASAL… ELA’NIN HİKAYESİ..

featured

la, aynanın kırık kenarlarına yaklaştı. Her parça, geçmişin silinmeyen izlerini taşıyor gibiydi; her kırık, kaybolan bir şeyin hatırlatıcısıydı. Yansıması, bir zamanlar sahip olduğu yüzün çok uzağında, bulanık ve dağınıktı. Gözleri, kırıkların içinden kendini bulmaya çalışırken, yüz hatları bile birbirine karışmış, kimlik bile bir yansıma gibi gözlerden kayıp gidiyordu. Bazen, yalnızca kaybolan parçaları aramak zorunda kalır insan; ama ya buldukları, o kaybolanların çok daha derinindeyse?

Ela’nın gözleri, kendi yansımasını tanımak için çaba harcıyordu. Bir zamanlar gençlik yıllarının ışıltısına sahip olan kadının, şimdi zamanın ve yaraların çizgilerinde kaybolmuş bir hali vardı. Kırık aynada her şey birbirine karışmıştı ama o an, bir farkındalık doğdu içinde. Belki de yıllardır kaybolduğunu düşündüğü şey, aslında hep içindeydi. Yalnızca kendini bulmaya çalışıyordu.

Bir bakışta anladı; bu kırık aynalar, ona yalnızca kaybolmuş birini değil, yeniden doğmuş birini gösterecekti. Yavaşça ellerini aynanın yüzeyine koydu. Kırıkları toplamak değil, onları birleştirmekti amacı. Her parça, geçmişin bir yansımasıydı ama aynı zamanda geleceğe giden yolu gösteren bir işaret. Ela, tam o anda, nehrin derinliklerinde kaybolmuş bir hazineyi bulur gibi, içindeki kadını tanımaya başladı.

Ve o sessiz dil, yıllar sonra yeniden konuşmaya başlamıştı. Eşi, hiçbir kelime söylemeden, bir bakışla ona ’Ben buradayım’ diyordu. Aralarındaki sessiz bağ, bazen her kelimeden daha anlamlıydı. Birbirlerine bakarak, yılların ardından yeniden buldukları bu dilin ne kadar güçlü olduğunu fark ettiler. O bakışlarda, kelimelere gerek yoktu; sadece ‘bizi biz yapan şey burada, şimdi, buradaydı’.

Ela, kırık aynada bir süre daha kendini izledi. Her parça, her kırıklık, ona daha önce fark etmediği bir şey söylüyordu. Zamanın yüküyle şekillenen çizgiler, aslında yaşanmışlığın izleriydi. Gözleri derinleşmiş, ruhu yorgundu ama bir yandan da yenilenmişti. İçindeki kadının sesi, yıllardır unutulmuş bir şarkı gibi yavaşça çalmaya başlamıştı. O sesi tanıyordu, her zaman içinde vardı, ama bazen sadece hayatın gürültüsü onu susturmuştu.

O günlerde, kırık aynanın karşısında sadece bir kadın yoktu. Bir zamanlar kaybolan bir parça vardı; şimdi o parça, bütün olmuş bir kadınla buluşmuştu. Ela, sonunda kırıkların içinden çıkıp, kendine doğru bir yolculuğa çıkıyordu.

Ve işte o an, gözlerini bir kez daha eşine çevirdi. Eşi, onu hiçbir zaman kelimelerle değil, gözleriyle anlamıştı. O bakışlar, yıllar içinde birikmiş sessiz bir iletişimdi. Ela, artık her şeyin sözcüklerle anlatılmadığını anlıyordu. Eşiyle paylaştığı her sessiz an, bir kelimeyi ifade ederdi aslında.

Eşi, ona içindeki gücü fark ettiren, hiçbir zaman vazgeçmeyen bir tutunduğu dal gibi olmuştu. Ela, yıllar sonra, hiç konuşmadan o güveni yeniden bulmuştu. Eşiyle aralarındaki bağ, kelimelerin ötesinde bir dilde, yalnızca gözlerdeydi.

Ve bir gün, Ela bir sabah uyanırken, gülümseyerek gözlerini kapattı. Aynadaki yansıması artık ne kırık, ne dağınıktı. O, geçmişin parçalarını topladı ve onları bir araya getirdi; ama en güzeli, şu anını keşfetmekti. Her şeyin zamanında olduğunu anlamıştı. Kırık aynada tanıdığı kadın, yeniden doğmuştu. Ve şimdi, kendi gücünü kabul ediyordu.

Ela, artık aynada gördüğü kadını tanıyordu; hem geçmişin hem de geleceğin yansımasıydı o. Geçmişin kırıklarına rağmen, yavaşça parlayan bir ışık vardı yüzünde. Kırık aynaların her parçası, ona bir zamanlar kaybolmuş sandığı parçaları geri getirmişti. Ama asıl farkındalık, şu an içindeydi: Gerçek güç, kırıklarda değil, onlara rağmen ayakta durabilmekteydi.

Eşiyle aralarındaki sessizlik, bir konuşma biçimiydi. Her bakış, bir cümleyi tamamlıyordu. O bakışlarla yıllar önce kaybolan şeyler yeniden yerine oturuyordu. Ela, eşinin gözlerinde gördüğü o derin sevgiyi şimdi daha çok hissedebiliyordu. Bir zamanlar sözsüz kaldıkları anlar, şimdi aralarındaki en güçlü bağ haline gelmişti.

Ela’nın yavaşça gülümsediğini fark etti. O an, bir zamanlar kaybolmuş olan mizah da geri gelmişti. Sessizliğin içinde bir espri arayışı vardı, belki de en güzel anlarda gülümsemenin gücünü anlamıştı. Birbirlerine, kelimeler olmadan bile komik şeyler anlatabilirlerdi. Bir bakış, bir gülümseme, bazen her şeyden daha fazlaydı.

Eşi, ona karşı her zaman sabırlıydı, ama artık Ela da sabırla büyümüştü. Yavaşça eski haline dönmeye başlamıştı; kırıklar içinde güç bulmuş, kaybolan parçalarını birleştirmişti. Eşiyle geçirdiği sessiz anlarda, zamanın nasıl geçip gittiğini fark etmiyordu. Çünkü her şey bir anlam taşıyor, her şey birbirine bağlıydı. Aralarındaki bağ, kelimelerden çok daha fazlasını ifade ediyordu.

Ve bir gün, Ela bir sabah uyanırken, gözlerini açtı. Kırık aynada artık kaybolan bir şey yoktu. O, bütünleşmiş, güçlü bir kadındı. Kendi içindeki sevgiye ve güce yeniden inanmıştı. Eşiyle geçirdiği sessiz zamanlar, ona sadece bir dil değil, hayatın en derin anlamlarını öğretiyordu.

Ela, şimdi kırık aynada gördüğü kadını sevebiliyordu; çünkü o kadının geçmişindeki kırıklar, geleceğe umutla bakan bir kadına dönüşmüştü.

SABIRLA YAZILAN MASAL… ELA’NIN HİKAYESİ..
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

VakaHaber.CoM ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin