19 Mayıs’ın Gölgesinde…
Sabahın serinliğiyle açtı gözlerini Karadeniz.
Simsiyah bir yorgunluk çökmüştü kıyılarına;
dalga bile titriyordu. Bandırma Vapuru,
bir milletin kaderini sırtlamış da
dalgaları yara yara yaklaşıyordu kıyıya.
Tarih 19 Mayıs 1919’u gösterdiğinde,
toprak, ilk kez umutla titredi.
Samsun o sabah sadece bir şehir değil,
bir milletin alnına düşen ilk ışıktı.
İlk adım sessizdi.
O sessizlik,
yerin altındaki bütün şehit kemiklerini gülümsetti.
“Siz uyumayın,” dedi Mustafa Kemal,
“Ben geldim.”
Ve o gün,
sadece bir adam değil,
bir fikir indi kıyıya.
Hürriyetin, bağımsızlığın, onurun ilk adımıydı bu.
Bir ulus, tutsaklıktan silkinip doğrulmaya karar verdi.
Bütün yorgunluğuna, bütün yoksulluğuna rağmen…
O gün gençler yürümeye başladı:
Ayağında çarık değil umut vardı,
Ellerinde silah değil inanç…
Sırtlarında yük değil, vatan…
19 Mayıs,
geçmişle geleceğin tokalaştığı o eşikti.
Ve Mustafa Kemal,
bu ülkenin kalbine “gençliği” mühürledi.
Çünkü o biliyordu:
Gençlik sadece yaş değil,
Vicdan, bilinç, cesaretti.
Ve şimdi,
yıl 2025.
Yine Mayıs.
Yine umut.
Ama bu kez sorumluluk bizde.
Omzumuza konan o emaneti,
her nefesimizde taşımak zorundayız.
Bu toprak, bize düşmedi gökten.
Al kanla sulandı, alın teriyle yeşerdi.
Ey bugün “özgürce” konuşan,
Okuyan, düşünen, yazan,
Gönlü yurt sevgisiyle atan güzel insan:
O ilk adımı unutma!
19 Mayıs,
bir kutlama günü değil sadece…
Bir yeniden doğuş,
bir ayağa kalkma,
bir var olma çığlığıdır.
Ve bu çığlık,
her 19 Mayıs’ta,
bir kez daha doğar bizde.
“İlle de kendi ülkem,”
“İlle de kendi geleceğim,”
“İlle de kendi Mustafa Kemal’im” diyebilen herkes için…