Feride Ozbilge
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Makaleler
  4. YAŞARKEN ÖLMEK — ELA’NIN HİKÂYESİ….

YAŞARKEN ÖLMEK — ELA’NIN HİKÂYESİ….

featured

Ela, evin içinde dolaşan bir gölgeydi artık. Yalnızlık, saçlarının arasına saklanmış; sesi, duvarlara çarparak kırılmıştı. Kalbindeki neşeyi, yıllar önce bir yerlerde düşürmüş ve bir daha bulamamış gibiydi. O ev, zamanla sıcaklığını yitirmiş, sessizliğin mezarlığına dönmüştü. Her sabah, yataktan kalktığında yüzüne çarpan soğuk sadece pencere aralığından sızan rüzgâr değildi; ruhunun tenine değen hayatın sert tokatıydı.

Eşi her gelişinde başka bir fırtına getirirdi. Bazen sarhoşluğunun dilinde acı, bazen ellerinde öfke olurdu. İçki şişeleri, evin her köşesine gizlenmiş birer tetik gibi dururdu. O şişeler ne zaman boşalsa, ev dolup taşardı—korkuyla, kaygıyla, suskunlukla. Onun gelişi, gün batımı gibi karartırdı Ela’nın içini. Her defasında kalbi biraz daha geri çekilir, gözleri biraz daha silikleşirdi.

Sadece sarhoş değildi eşi—sorumluluktan da ayıktı. Bankalardan çekilen krediler, adına açılmış borç defterleri gibi üst üste yığılmıştı. Bir değil, beş değil, on kez kandırılmıştı Ela; “Bu son” denilmişti her defasında. Ama her “son”, yeni bir başlangıcın habercisiydi—çilenin.

Ve o yine de sustu. Hayır, korktuğundan değil. İçinde taşıdığı merhametten, herkese duyduğu sevgiden, ailesini bir arada tutma çabasından… Ela, başkasının utancını kendi alnında ter gibi taşıyanlardandı. Herkesin sırtını döndüğü anda, hâlâ yüzünü dönüp “Belki değişir…” diyebilecek kadar temiz kalpliydi.

O mahallenin sessiz yıldızıydı Ela. Yardım ederken görünmez, dua ederken gürül gürül duyulurdu. Komşularının çocuğuna bakar, hasta olanın çorbasını yapar, kimseye yük olmadan herkesin yükünü taşırdı. Bir o vardı herkesin kalbine taht kuran ama kendi tahtına hiç oturamayan…

Ama Ela yine de limseye yük olmadan herkesin yükünü sırtlanan bir kadın oldu. Onun kalbi, çürümüş bir çatının altında bile yasemin gibi kokardı.

Ne var ki, hayat bazen sadece iyilikle çözülmüyordu. Gün geldi, kapı çaldı. Bu kez “o” değil, icraydı gelen. Ellerinde evraklar, dudaklarında cümlesiz bir suskunlukla evin içine girdiler. Ama içeri girerken önce Ela’nın gözlerine baktılar. O gözlerde bir ömürlük sabır, bir annenin, bir kız kardeşin duaları vardı. Bir sehpa bile alamadılar. O evin eşyaları boştu ama kalbi öylesine doluydu ki, kimse kıyamadı.

Ela, ne zaman yıkılsa—annesi gibi doğrulurdu. Çünkü annesi, bir dağın gölgesinde doğmuş, acıyı göğsünde büyütmüş bir kadındı. “Yıkılma kızım, sen yıkılırsan biz de düşeriz” dediğinde, Ela içine yeni bir can alırdı.

Kardeşleri… O mevsimsiz çiçekler. Ela sustuğunda onlar konuştu. Ela düştüğünde, kan içinde ellerini tuttular. O evin her duvarına bir kardeş omuz verdi. Sırtını sıvazlamadılar sadece; ömrünün yükünü sırtladılar. “Gitme, ama kalacaksan seni unutmamı isteme” der gibi baktılar ona. Ve Ela, kendi içindeki o dev çöküşe karşı, kardeş sevgisiyle dimdik durdu.

Gitmeyi düşündü elbette. Kim istemezdi karanlıktan çıkmayı? Ama ekonomik özgürlüğü yoktu. Ayrılık, sadece bir valiz değil; belki bir mezar gibi açacaktı hayatı. Gidecekti ama nereye? Eli ekmek tutmuyordu henüz, ve o açlıkla başkasının yükünü de taşıyamazdı.

Ailesinin yanına gittiğinde başını eğdi ama suçlulukla değil, utanılacak şey onun değilmişçesine… Göğsüne bir kaya gibi çökmüş yılları taşıdı, ama o kaya onun omurgasını dik tuttu aslında. Gözlerinin içindeki o parlaklık hiç sönmemişti. İçinde bir fısıltı, “Geçecek” diyordu. Bir gün, her şey bitecek. Bu ev, bu yük, bu utanç… Hepsi geçecek.

Ve geçti. Ama bir anda değil. Ela, bir sabah mucizeye uyanmadı. O mucizeyi elleriyle ördü. Yüreğinin içinden söktüğü sabır ipliğiyle kendine yeni bir hayat dikti. Küçük bir iş, sonra bir başkası… Bir odayı boyadı önce, sonra pencereleri açtı. Her gün bir umutla güneşe biraz daha yaklaştı.

İşte o yüzden kaldı. Susarak, katlanarak, içini yavaş yavaş sıkarak… Ama başını eğmeden. Çünkü sabrın adıydı Ela. Ve sabır onun cezası değil, en büyük direnişiydi.

Ela artık biliyordu: Aşk yalnızca güzel anlarda değil, terk edilmediğinde değerliydi. Ama gerçek sevgi, önce kendinden başlıyordu. Ve kendini sevmek, yıkıntıların içinden çiçek toplamaktı.

Bugün hâlâ yalnız… ama boynu dik. Çünkü artık omuzlarında utanç değil, zafer taşıyor. İçinde hâlâ iyilik var, hâlâ yardım ediyor, hâlâ dualar gönderiyor. Ama artık kendine de dua etmeyi biliyor.

Ve Ela, bir kadın gibi değil, bir çağ gibi direndi.
Annesinden öğrendiğini çocuklarına öğretti.
Kardeşlerinin sevgisiyle yaralarını sardı.
Kendine bir yurt, hayatına bir yol çizdi.
Çünkü Ela, hayatı güzelleştirmek için doğanların adıdır.
Ve yaşamaya devam eder,
her sabah, umutla uyanan her kalpte.

“Ela’yı tanıyorsunuz… Belki kendinizsiniz, belki kardeşiniz, belki anneniz. Ama en çok da biziz.
Sevgiyle, sabırla, yeniden kuran kadınlardanız.”

“Ve Ela, her düşüşünde yeniden doğdu; sevgiyle büyüyen, hüzünle olgunlaşan bir kalp, sonunda kendi ışığını buldu.

YAŞARKEN ÖLMEK — ELA’NIN HİKÂYESİ….
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

VakaHaber.CoM ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin