Yalçın AKBULUT

Bu çocuklar bizim

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Başöğretmen Mustafa Kemal ATATÜRK ve Cumhuriyet öğretmenlerinin gününü kutluyorum. Öğretmenler toplumlara önderlik eden kişileri yetiştiren toplumun gerçek önderleri olan ancak genelde arka planda yer alan kişilerdir. İlkokuldan üniversiteye kadar tüm öğretmenlerimizin emekleri sayesinde sadece ülkemizde değil tüm dünyada insanoğlunun uygarlığı devam edebilmektedir. Çünkü öğretmenler bilgi akışını sağlayan araçlardan birisidir.

Günümüz Türkiye’sinin modeline baktığımızda eğitimde dengenin tam olmadığı  eşitsizlikleri görebilmemiz mümkün. Bu eşitsizlikler o kadar normalleştirilmiştir ki neredeyse insanlar bu hallerine şükredecek konuma gelmişler. Şöyle bir düşünelim bakalım ülkemizde sanki özel okula gitmek daha marifetli veya daha zeki insanların başarabildiği bir şey gibi insanlara algılatmaya çalışılmıyor mu?

Öğretmen; insanları eğitmeyi ve öğretmeyi meslek edinen, eğitim kurumlarında çocuk ve gençlerin eğitim öğretimlerine rehberlik eden, yön veren ve yaşam hazırlayan kimsedir. Öğretmenler gününün amacı öğretmenin toplumdaki yeri ve rolü önemi ve değeri nedir, sorunlarını belirlemek ve öğretmeni olması gerekli yüce oruna oturtmaktır. Öğretmenlerin kendi aralarında bağı kuvvetlendirmek, öğrencileri ile aralarındaki sevgi, saygı ve dayanışmayı güçlendirmektir. Emekli olan öğretmenleri saygıyla anmak ve yeni atanmış öğretmenlere mesleklerinin kutsal bilincine varmalarını sağlamaktır. İşte, Öğretmenler Günü, bu fedakar öğretmenlerimizin kıymetini bir kez daha düşünüp anlamamızı sağlayan önemli bir gündür.

Bakın 1991 yılında Amasya’da dönemin Milli Eğitim Müdürü Ömer Eliaçık’ın gayretleri ile kurulan Zübeyde Hanım Ortaokulun da okuyan çocukların tümü neredeyse üniversite bitirdiler. Burası devletin okulu idi özel okul değildi ama orada çalışan öğretmenlerin çok özverili çalışmaları sonucu okulun başarısı zirve yapmıştı.

Ben bir eğitimci olarak özel okullar kötüdür demiyorum ama gelir düzeyi yüksek ailelerinin  çocukları burada eğitim gördükleri için dar gelirli ailelerin çocukları ne yazık kı bu şanstan yararlanma şansına sahip olmadıklarını görmekteyiz.

Bahsettiğim bu durum toplumun içerisine yerleşmiş bir durumdur ve dolayısıyla böyle ilerleyen bir toplumda yenilik ve de yaratıcılık çok üçüncü dördüncü aşamaya atılan kavramlar olacaktır.Açıkçası ben dilerdim ki çoğu ülke ve yaşadığım ülke Finladiya’nın eğitim modelini uygulasın.

Fakat ne yazık ki eğitim, Türkiye de içlerinde olmakla birlikte çoğu ülkede her zaman eşitsizliklere gebe kalmıştır. Mesela Finlandiya’da her okulun verdiği eğitim kalitesi aynıdır, eğitim kalitesinin her okulda aynı olması farklılıkları da ortadan kaldırır.

Çünkü toplumsal olarak benim ailemin gelir durumunun düşük olması öğrenci olarak ülkemde beni etkilememelidir. Bence Finlandiya da bu dengeyi çok güzel başarmaktadır. Durumu daha iyi olan bir öğrenciyle daha alt sınıfa mensup bir öğrencinin aynı okullarda aynı eğitim kalitelerini almaları insani açıdan da her şeyin zenginlik veya yoksulluk olmadığını bizlere gösterir.

Ortalama bir birey 5-6 yaşlarında eğitim kurumuna adım atıyorsa bir nevi hayata da adım atmış sayılır. Zenginin zenginlerle yola devam ettiği veya yoksulun daha yoksullarla devam ettiği bir sınıf veya eğitim ne kadar ileri götürebilir bizi?

Çünkü bana göre en güzel eğitim ailede verilen eğitimdir. E Dolayısıyla 4 yaşındaki bir çocuk kreşte hayata çok farklı açıdan bakarken 4 yaşında ve kreşe gidemeyen bir çocuk ilerleyen yaşlarda onunla aynı fırsatları göremediği için kendisini eksik hissedecektir ki bu durumda da yine iki birey arasındaki sınıfsal ve ekonomik fark devreye girecektir.

İşte görüyoruz ki aslında toplumun algıladığı eğitim anlayışı en büyük sınıfsal farklılığı ve eğitimde eşitsizlik konularını doğuruyor. Bir toplumda okulları kalite ve ekonomi bazlı seviyelere göre belirlemek maalesef ki kaliteli bireyler yetiştirmeyecektir. Aksine her zaman ayrışmaların ve çatışmaların olduğu ortamlar üreyecektir.

Bunun tam tersi olduğunda; yani zenginin de yoksulun da tek düze kaliteye sahip eğitim modelinden geçtiği bir eğitim düzeni oluştuğunda işte o zaman farklılıklar yıkılacak ve kaynaşmadan doğan yaratıcılık da devreye girecektir.

Bahsettiğim tüm bu farklılıkları sosyal hayat içerisinde görmezden gelebiliyoruz. Aslında buna görmezden gelme değil de durumu benimsemiş olma desek daha doğru olur. Çünkü yeni gelen bireyler zaten sosyal farklılıkların ve eşitsizliklerin içine doğar.

Dolayısıyla olması gerekenin böyle olduğunu düşünür. Belki herkesi aynı ekonomik gelire kavuşturmak zor olabilir ama ekonomi, eğitimde eşitsizliğin hem sebebi hem de sonucu konumunda olmamalıdır. Eğitim kavramını her insana eşit şekilde aşılamayı ve alt üst ilişkisine bakmadan belli bir düzeyde ilerletmeyi kendimize hedef olarak görmeliyiz.

Mühim olan şey kalıplara sokulmadan sosyal hayat içerisinde var olabileceğimiz inancıdır.

Kısacası bir eğitimci olarak çocuklarımızın tümünün aynı eşitlikte aynı şartlarda eğitim olmalıdır. Bu çocuklar bizim çocuklarımız.

Bu çocuklar bizim

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

VakaHaber.CoM ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin