Yeni bir yıla giriyoruz.
Ama herkes aynı kapıdan girmiyor hayata.
Kimi sabahları ekmeğini ikiye bölerek uyanıyor,
kimi sofradan doymadan kalkmayı hiç öğrenmemiş.
Bir yerde çöpe dökülen yemekler var,
bir başka yerde yutkunarak uyuyan çocuklar.
Fakirlik sadece parasızlık değil artık;
umut yoksunluğu,
yarına dair cümle kuramamak,
“idare ederiz”i hayat felsefesi sanmak.
Zenginlik de sadece çokluk değil;
oburluk bazen mideyle değil,
gözle, hırsla, sahip olma iştahıyla yapılıyor.
Kadınlar hâlâ temkinle yürüyor sokaklarda.
Çocuklar yaşlarından büyük cümleler kuruyor.
Hayvanlar, insanın hoyratlığını sessizce taşıyor.
Ölüm çok sıradanlaştı;
oysa hiçbir canlı bu kadar kolay harcanacak bir şey değil.
Eğitim ezbere sıkışmış,
bilgelik gürültüde kaybolmuş.
Çok konuşuluyor, az anlaşılıyor.
Herkes haklı, kimse merhametli değil.
Kıskançlık,
insanların içini kemiren görünmez bir pas gibi.
Başkası mutlu olunca daralan kalpler var.
Hesap yapılmadan atılan adımlar nadirleşti;
her iyiliğin arkasında bir beklenti aranıyor artık.
Oysa insan,
en çok yüreğiyle dokunduğunda insandı.
Hesap yapmadan,
ölçmeden,
karşılığını düşünmeden…
Yeni yıldan mucize istemiyorum.
Ama şunu istiyorum:
İnsanlar biraz durup düşünsün.
“Ben ne oldum?” diye sorsun.
Bilgi çoğalsın ama bilgelikle.
Güç artsın ama vicdanla.
Kadınlar korkmadan gülebilsin.
Çocuklar sadece çocuk olsun.
Hayvanlar bu dünyanın misafiri değil,
ortak sahibi gibi yaşasın.
Zenginlik paylaşınca azalmadığını hatırlasın.
Fakirlik kader sanılmasın.
Adalet bir kelime olmaktan çıksın.
Ve umut…
Umut, bir lüks olmasın.
Herkese yetecek kadar çoğalsın.
Yeni yıl belki her şeyi değiştirmez.
Ama biz değişirsek,
hayat da mecburen değişir.
İşte ben bu yıla,
böyle bir umutla giriyorum.
Sessiz ama derin.
Gösterişsiz ama gerçek.
İnsanlığın biraz iyileştiği bir yıl olsun.
Başka ne isteyelim ki…
YENİ YILA GİRİYORUZ…


