Muğla’nın Datça ilçesinde, “Kıyı Hareketleri Buluşuyor” etkinliğinde bir araya gelen Türkiye ve Kıbrıs’tan kıyı hareketleri yaptıkları açıklamada, “Kıyılar hepimizin, herkesindir, demeye; mücadelemize bütün kıyılar özgür oluncaya kadar, hep beraber, dayanışma içinde devam edeceğimizi halklarımıza duyuruyoruz” dedi.
Gündem Fethiye (MUĞLA İGFA)
Yurttaşların kıyıları kullanmakla ilgili haklarının engellenmesine yönelik girişimlere karşı mücadele eden Türkiye’nin farklı bölgelerinden ve Kıbrıs’tan kıyı hareketleri, 30 Eylül’de Muğla’nın Datça ilçesinde, deneyimlerini paylaşmak ve birlikte mücadele etmenin yollarını tartışmak için bir araya geldi.
Etkinlik, kıyı işgallerine karşı başlattıkları nöbetin 30 Eylül’de 205’nci günü dolan Şezlongsuz Datça İnisiyatifi’nin çağrısıyla gerçekleşti. “Kıyı Hareketleri Buluşuyor” başlıklı etkinlik saat 13.00’te Datça Kent Park amfitiyatrosundaki forum ile başladı. Etkinliğe Muğla’dan Akyaka, Bodrum, Datça, Fethiye, Marmaris, Menteşe kıyı hareketleri; Antalya Gazipaşa’dan ve Akbelen Ormanı’nın kömür madeni için kesilmesine karşı mücadele eden yurttaşlar katıldı. Foruma fiziki olarak katılamayan kıyı hareketlerinin ise dayanışma mesajları ve mücadelelerini anlattıkları metinler okundu.
Forumun ikinci bölümünde, etkinliğin sonuç bildirgesinin tüm kıyı hareketleri ile hazırlanmasına yönelik başlıklar tartışıldı. Ardından ise hazırlanan sonuç bildirgesi okunarak katılımcılarının katkıları ile birlikte son haline getirildi. “Kıyı Hareketleri Haklarını İstiyor” başlıklı sonuç bildirgesinin ise yalnızca foruma katılan kıyı hareketlerinin değil, Türkiye ve komşu ülkelerin imzasına da açık olduğu belirtildi.
Saat 17.00’de ise Kent Park önünden Özbel Sahiline kadar yurttaşlar dövizleri ve alkışlarıyla sessiz yürüyüşlerini gerçekleştirdi. Özbel Sahili’nde yapılan basın açıklamasından sonuç bildirgesi okundu.
“HALKIN YARARLANMASI GEREKEN KIYILAR, PARA ÖDENEREK GİRİLEN YERLER HALİNE GELİYOR”
Açıklamada; halkların kıyılardaki haklarını savunan Türkiye ve Kıbrıs kıyı hareketleri olarak bir araya geldiklerini dile getirerek, “Demokratik sosyal hukuk devletlerinin anayasalarında kıyıların kullanımına dair kamunun hakları güvence altına alınmış olmasına rağmen, kıyılar şezlong, masa, sandalye vb. araçlar eliyle ve kamunun iradesine aykırı ve kanunsuz şekilde kiralamalarla özel mülk haline getiriliyor sermayeye devrediliyor. Böylelikle halkın yararlanması gereken kıyılar, para ödenerek girilen yerler haline geliyor” denildi. Kıyılardaki haklarımızı geri istiyoruz sözleri vurgulanan açıklamada, “Kıyıların kamusal alanlar olması gerektiğini, kamunun yani halkın biz olduğumuzu bilerek; kıyılardaki haklarımızı geri istiyoruz. Kabul etmiyoruz” ifadeleri kullanıldı.
“İŞGAL EDİLMİŞ KIYILARIMIZI GERİ İSTİYORUZ”
Açıklamada, kıyıları kamuya açık tutmakla yükümlü kamu kurumları tarafından kıyıların işgalinin sürdüğü belirtilerek, “Mahkeme kararları ve anayasal haklar kamu kurumları tarafından yok sayılıyor. Farklı ülkelerdeki halklar olarak bir araya gelen bizler, şezlonglarla ve giriş ücreti adı altında alınan ücretlerle peşkeş çekilip, işgal edilmiş kıyılarımızı geri istiyoruz” sözlerine yer verildi. Kıyılara herhangi bir bedel ödenerek girilmesini kabul etmediklerini ifade ettikleri açıklamada, “Bunun Türkiye’de ecri misil adı altında, Kıbrıs’ta ise kira sözleşmeleri aracılığıyla meşrulaştırılmaya çalışılmasının ya da kıyıların doğrudan işgalinin haklı hiçbir yanı olmadığını biliyoruz” denildi.
“BAZI YEREL YÖNETİM UYGULAMALARI KIYILARIN KAMUYA AİT OLDUĞUNU, CANLI-CANSIZ VARLIKLARIN YAŞAM ALANI OLDUĞUNU KABUL ETMEDİKLERİNİ ORTAYA KOYUYOR”
Türkiye’de ve Kıbrıs’ta kıyılarla ilgili mahkeme kararlarının uygulanmamasının anayasal bir suç haline gelmiş olduğu belirtilen açıklamada, “Merkezi yönetimin kıyıları halka kapatma uygulamasına yerel yönetimlerin de destek olduğunu ya da bu politikaların yürütülmesine sessiz kaldıklarını biliyoruz. Bazı yerel yönetim uygulamaları kıyıların kamuya ait olduğunu, canlı-cansız varlıkların yaşam alanı olduğunu kabul etmediklerini, kıyıyı inşaat alanı olarak gördüklerini ortaya koyuyor” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada, herkese ait olan kıyıların özelleştirilmesi hakkında, “Şezlongla veya kıyılarda taht ve benzeri şekilde inşa edilerek hepimize ait kıyıları özel mülk haline getiren uygulamaları kabul etmiyoruz. Kıyılar kıyı olmaktan çıkıyor inşaat alanı haline geliyor. Gelişme, kalkınma diye bize sunulanın, hepimize ait olana el konularak kar amacıyla herhangi bir bedel alınarak halka sunulmasına hayır diyoruz” denildi.
“KIYILARIN CANLI TÜM VARLIKLARIN KULLANDIĞI; TAŞIN, TOPRAĞIN, BİTKİ ÖRTÜSÜNÜN VE ÇEŞİTLİ YAŞAM ALANLARININ BULUNDUĞU, AYNI ZAMANDA CANLI TÜM VARLIKLARIN GEÇİŞ ALANLARI OLDUĞUNUN FARKINDAYIZ”
Kıyıları canlı tüm varlıkların kullandığı belirtilen açıklamada kıyılar hakkında şu sözler dile getirildi: “Taşın, toprağın, bitki örtüsünün ve çeşitli yaşam alanlarının bulunduğu, aynı zamanda canlı tüm varlıkların geçiş alanları olduğunun farkındayız. Tarihi aşan bir yerden bakarak; canlı yaşamın denizden karaya, karadan denize geçişle var olduğunu, geliştiğini biliyoruz. Bugün yaşadığımız, böylesine uzun bir geçmişe sahip yaşam alanımızdan kar için uzaklaştırılmak, kıyılardan sürülmek isteniyoruz. Bunu kabul etmediğimizi ortak olarak dile getiriyoruz.”
Ayrıca açıklamada kıyıların işgalinin canlıların yaşamını sürdürmesine engel olduğu ve kıyıların cansız doğal varlıkların var olma alanı olduğu şu ifadelerle anlatıldı: “Kapitalizmin hoyratça doğaya, ortak varlıklarımıza saldırmasını, bu çerçevede kıyılardan kamunun yararlanmasına ve canlıların yaşamını sürdürmesine engel olunmasını kabul etmiyoruz. Kıyıların aynı zamanda cansız doğal varlıkların da var olma alanı olduğunu kabul ediyoruz. Dünyanın değişik bölgelerinde doğal varlıklara kişilik tanındığının farkındayız. Yasalar tarafından kişilik tanınacaksa kıyıların en güçlü adaylar olduğunu duyuruyoruz. Ancak, bölgemizdeki uygulamaların bundan çok uzak olduğunu, insanlar arasında dahi eşitliği gözetmediğini; eşitliğin insanlar kadar, tüm varlıklar arasında olması gerektiğini dile getiriyoruz.”
“DEMOKRATİK SOSYAL HUKUK DEVLETLERİNİN ANAYASALARINDA BÜTÜN KIYILAR, PLAJLAR HALK PLAJIDIR, KAMUNUN YARARLANMASINA AÇIKTIR”
Açıklamada her kıyının halk plajı olduğu vurgulanırken, “‘Halk Plajı’ kavramı giderek yaygınlaşıyor, olağanlaşıyor. Demokratik sosyal hukuk devletlerinin anayasalarında bütün kıyılar, plajlar halk plajıdır, kamunun yararlanmasına açıktır. Kıyı hareketleri olarak özel işletmelere devredilmiş, girişinden ücret alınan plaj kavramını kabul etmiyoruz” denildi.
Bunların yanı sıra açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Gezi hareketi bir yeşil alanın yok edilmesine karşı başlamış ve toplumsal bir muhalefet hareketine dönüşmüştür. Gezi’den başlayan, Akbelen ve Dikmece’ye uzanan bu onurlu mücadele, kıyı hareketlerine ulaşmıştır. Bu mücadele hareketleri, tarihteki anlamlı yerini alacaktır. Biz kıyı hareketleri olarak, halk plajı kavramının ötesine geçip, kıyıların canlı varlıkların yaşam alanı, cansız varlıkların ise varoluş alanı olduğunu biliyor; bütün halklara duyuruyoruz. Bu anlayışımızın hayata geçmesi için bir araya geldiğimizi, bundan sonra yaşam alanımıza sahip çıkmak isteyenler olarak bir arada olacağımızı belirtiyoruz. Sorunun ülkeleri aşan, bize gelişme diye sunulandan öte olduğunu, bununla, kıyıların sermayenin birikim alanı olarak sınırları aşan niteliğinin farkındayız. Bir araya gelmemize yol açan ve sermayenin çıkarlarını koruyan bu sisteme karşıyız. Bizler, sermayenin çıkarlarını değil, kıyılardaki haklarımızı istiyoruz!
Kıyıları sermayenin birikim alanına dönüştüren olgunun büyük sermayenin kar hırsına dayalı turizm olduğunu, turizmin uluslararası boyutta da sermayenin varoluş alanı olduğunu biliyoruz; yaşadıklarımızın gelişme denilen sonsuz kar isteğinin sonuçları olduğunun farkındayız. Turizmin sermayenin kar hırsına dayalı olmak zorunda olmadığını; bu turizm anlayışının bütün dünyaya neoliberalizm tarafından pompalandığını biliyoruz. Büyümenin sınırlarının günümüzde asıl olarak kar güdüsü anlamına geldiğini fark ediyor ve kıyılardaki tüm uygulamaların eşitsizliği artırdığını; bunun hayatı sürdürülemez kıldığını duyuruyoruz. Tüm bu eşitsizlik artışına hayır dediğimizi, kıyılardan yararlanma hakkının eşit olarak hepimize ait olduğunu ve bu hakkın parayla satılan metaya dönüştürülmesini kabul etmediğimizi, mücadelemizi hep birlikte sürdüreceğimizi ilan ediyoruz. Kıyılar hepimizin, herkesindir, demeye; mücadelemize bütün kıyılar özgür oluncaya kadar, hep beraber, dayanışma içinde devam edeceğimizi halklarımıza duyuruyoruz.
NE OLMUŞTU?
Şezlongsuz Datça İnisiyatifi, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın Özbel Sahili’nde 264 metrekarelik kıyı alanını Palaia Otel’e kiralanması ve şirketin kıyıya ahşap bir platform yapmaya başlaması üzerine bir araya gelmişti. Kıyı Kanunu’na aykırı olması nedeniyle yurttaşların mücadelesi sonucunda platform sahilden kaldırılmış, otelin kıyıya koyduğu şezlongların önünde yurttaşlar 9 Mart 2023’te nöbete başlayarak kıyıyı, hakları kapsamında kullanmaya başlamıştı.
Datça’nın farklı bölgelerindeki kıyı işgallerine karşı çıkan yurttaşlar “Şezlongsuz Datça İnisiyatifi”ni oluşturmuştu. Otel sahipleri ise yurttaşların kıyıdan eşit ve serbestçe denize girmeleri karşısında şikayette bulunmuş ve üç kişi hakkında soruşturma başlatılmıştı. 4 Ağustos 2023’te ise açılan soruşturmada karar açılanmış, üç kişiye sahile masa ve sandalye koyma yasağı getirilmişti.
İnisiyatif, 28 Nisan 2022 tarihinde yaptıkları basın açıklamasında “Peki, neden Şezlongsuz Datça istiyoruz?” sorusuna şöyle yanıt vermişti: “Şezlongun hem kıyıların işgalinin simgesi hem de somut olarak işgalin aracı olduğunun farkındayız. Önce şezlonglar geldi, sonra kıyıların metal- ahşap platformlarla kaplanması. Kıyı, kıyı olmaktan çıktı inşaat oldu. Deniz kumları platformların, şezlongların altında kaldı. Bugün burada bir kez daha tekrar ediyoruz: kıyıların işgal edilmesini, parayla girilen yerler haline getirilmesini kabul etmedik, etmiyoruz, etmeyeceğiz! Yine havlularımızı kıyılara sereceğiz. Kıyı şarkımızda ifadesini bulan ‘Biz halkız…’ ibaresini sonuna kadar savunacağımızı, mücadelemizin Datça şezlongsuz olana kadar süreceğini kamuoyuna deklare ediyoruz.”
Kaynak: İGFA