Susarak ve son defa bakıyorum gözlerine,
bir aşk öyküsünün son paragrafındayım.
Gecikmiş bir vedanın ağırlığıyla
çocukların şarkısını fısıldıyorum içimde,
köy yolunda açmış nergisler gibi
umutsuz ama hâlâ kokusunu bırakıyor sevdam.
Kapat gözlerini, sevgili…
Özlemine bir çay demledim,
şekerini çocukluğumdan kattım,
ama acısını karıştırmaya elim varmadı.
Heybemde taşıdığım
tüm suskunlukları kundaklıyorum.
Bahar giymiş zemherileri sarıp sarmalıyor,
bir şiirin göğsünde uyutuyorum kendimi,
bir masalın içine saklanıyorum.
Karanlığa gökkuşağı çiziyorum
ki, eksilmesin içimdeki son renkler.
Garipliğimi avutmak için
papatyalardan taç yapıyorum saçlarıma,
belki bir bahar kraliçesi olurum diye.
Bilmem hangi haritada bulurum şimdi çocukluğumun suretini?
Camın buğusuna ne zaman dokunsa dudaklarım,
bir savaşın ortasında insanlık utanır.
Öylesine yaralı ki anılar,
yüzü koyun yatmış belleğimin kıyısında,
saklanıyorlar avuç içi cehennemimde.
Sense artık kırsal bir uçurumdasın,
adı unutulmuş eski bir vadi gibi.
Bayat çayıma batırdığım çocukluğum,
hayatın tortusu işte.
Zaman, yarım kalmış hikâyeleri bile
eskitiyor.
Çürümüş anılar vururken pencere camına,
adı konulmamış şiirler düşüyor yalnızlığıma.
Sürgünlere çarpa çarpa bileniyor sahipsizliğim,
yeniden, yeniden,
sefilliğimle…
Hududu olmayan bir aşka mülteci oluyorum.
Oysa ne çok severdim
özgürlüğü, barışı,
çocukları, kedileri,
hayalleri…
Ekmek buğusunda hayatı paylaşmayı,
ellerine bir baba sıcaklığıyla sarılmayı.
Kaçıncı kez arıyorum kendimi, bilmiyorum,
kaçıncı kaybediş bu?
Sabahın çiğine basarak adımlıyorum baharı,
zıvanadan çıkmış bütün ihtimalleri koyup heybeme,
o meçhul yarınları hayal ediyorum korkarak.
Ve her seferinde senden güç alıp
yitirdiklerimi buluyorum…
Sonra bir rüzgâr dokunuyor saçlarıma,
çocukluğumun sesiyle çağırıyor adımı.
Sanki kaybolan her şey,
bir eski çınarın gövdesine kazınmış gibi,
duruyor orada, silinmemiş.
Biliyorum,
bazı yollar çıkmazı sever,
bazı sevdalar yarasını.
Ve bazı baharlar
her şeye rağmen açar.
Öyleyse bırak,
kırlangıçlar tamamlasın cümlelerimizi,
rüzgâr taşısın kelimelerimizi uzak ülkelere.
Çünkü sevda dediğin bazen,
gitmekle kalmak arasında
kendini baştan yazan bir şiirdir.


