Seni beklediğim gecelerin birinde, ışığı arayan pervanelerden biriyim. Yorgun, bitkin bir uçurum kenarında, küskün içsel seslenişlerimle, kızgınım sana. Kafamda birikmiş cevapsız sorular, içinden çıkılmaz kocaman bir dolaşık yumaktır ve yanıt arayan sorular, merdiveni darağacına dayamıştır… Bütün zamanların açmazlarında, kördüğümlerinde cellatımdın .Acılarla ,yalnızlıklarla, haysiyetsiz vefasızlıklarla; canımı her gün, dirhem dirhem alanımdın…
Sorularıma, yanıtlar arayıp durduğum ve her bulduğum yeni yanıta, yeni sorular sorduğum ve yeniden ,yanıtların peşine düşüp durduğum bir paradokstu. Yalnızlığımdaki acımasız katran gece ve çözüm bekleyen çoğalmış dertlerin, çelişki ve çatışmasıyla kaosa dönüşmesi; hep kaçınılmaz kabusumdu. Bu sıyrık ve hüznün dağıldığı gecede, kaçınılmaz sonuma yaklaştığıma tanık, meleklerdir. Kendimle barışık olmaktan vazgeçeli ,hüznü kardeş edineli çok oldu. Ben, hep kanarken damarlarımdan, sen kederlerinin gizemini, kördüğümünü çözmeye uğraşan yenilmiş bir savaşçıydın.
Kendi gerçeğine, yıldızlar kadar uzaktın. Savaşçısı olmuştun başka sırların. Söylemedin bir kez ’ derdimiz şu diye ’Ruhum bedenim olduğundan, ,sana sonsuza kadar evet dediğim, o sayılmaz kadim tarihten beri, hep sevgiydi huzurdu bekleyip, durduğum ,esiri olduğum. Kederler yordu beni, bizi oluşturan parçam olan seni de .
Zaman, kavramını yitirdi. İyilik sunduğumuz, dost bellediğimizin pazarında, terazinin kefesi karşılıksız ve bomboş kaldı… Kalbindeki, senin bildiğin sevgi ve dostluğun evrensel dansı, zihnini ayarttı. Verdiklerini alamadın, taltiflerle geçti ömrün. Düzenin oyuncularıydı, en yakın dostum ,dediklerin. Sahnede, hep ardında duran aldatılmış kalabalıklar; samimiyetsiz, onursuz ,sırnaşık ve cahil. Hep yakınına yerleşti, kirlilikler, çamurlar ve karanlıklar.
O bir daha, yaşamak istemediğimiz ,bazılarının bulandırdığı çamur atılmış, kara çalınmış, parçalanmış, ayaklar altına alınmış hayatımız, geçmişe ait sırlarımız, örselenmiş yorgun, kirli sefaletimiz, güzel günlerimiz, kabusa dönüşen yıllarımız ve her haksızlığa karşı çıkışlarımdaki ,sert tepkilerinle boğulan iradem ve Tanrı’nın, beni unutup yanımda olmadığı, zaman dilimleri.
Dört duvar içinde ,yüz karası utancın önüne geçilmez, bastırılmış isyanım, irdelenmiş hayatım. Gözü dönmüş zamanlarda, sana ihanet eden aklın olacak. Dünya’yı dolaşsan da bulamayacaksın, bizi oluşturan beni. Taklitlerle geçecek ömrün .Avuntun, çevrendeki dalkavukların yapmacık dostlukları olacak ve sen her gün gördüğün rüyaların, yansımalarından sağıp çoğaltacaksın beni ve yaşamın o bitimsiz ritmi içerisinde, sonsuzlukta, bana odaklanıp, yörüngemde döneneceksin…
Mayıs, hiç böyle ayaza vurmamıştı yüzünü…